Kılıçdaroğlu, toplumsal baskı sonucu istifa etmek zorunda kalan 4 bakan için,  “Bizde Japon kültürü olsaydı emin olun bakanlar kurulunda kimse kalmazdı” demişti.

Bu nedenle Hıristiyan toplum, özellikle de Katolik Hıristiyanlar, “Japonlar Hıristiyan olmadıkları halde nasıl bu kadar ahlaklı ve başarılı oluyorlar diye bir sorgulama başlatmışlardı.

Gönül isterdi ki, biz de başlatalım, biz de sorgulayalım

Ve de gönül isterdi ki, biz de kendimizi anlatalım, kendimizle övünelim

***

Evet, anlatalım ve de övünelim; övünelim ama:

-Diploma seviyesi ne olursa olsun kırmızı ışıkta geçen, yollar benim diyen

-Tam 100 yıldır trafik sorununu çözemeyen

Ve de kaldırımları park yeri yapan bizleri mi anlatıp, övünelim?

-Parlamenter sistemi parlamenter sisteme, başkanlık sistemi başkanlık sistemine benzemeyen

-Tam 100 yıldır laiklik sorununu gündeminden düşürmeyen

Ve de özellikle ülkenin sıkıntılı dönemlerini, doğal felaket günlerini, çalma, çırpma ve zengin olmak için, fırsat bilenlerin içimizde bulunduğu bizleri mi anlatalım?

Yoksa doğal bir afette bile:

-Mağazaları yağmalamayan, boşalan evleri soymayan

-Stok yapmayan, markette iki ürün kalmışsa ikisini de satın almayan

-Devletin dağıttığı yardımları stoklamayan

Ve de gösterişli olsun diye devlet büyüklerinin katıldıkları cenaze törenleri düzenlemeyen Japonları mı anlatalım?

***

Devam edelim… Kimliği kim olursa olsun:

-Gürültüyü müzik sanan, “rahatsız oluyorsan gidebilirsin diyen

-Bindiği otobüsü özel odası gibi görüp telefonla geyik muhabbeti yapan

-Oturduğu bir binada bile ortak yaşama kültürü olmayan

Ve de gittiği her yeri kirleten, özellikle piknik yerlerini, parkları, bahçeleri çöp yığını yapan bizleri mi anlatalım?

Yoksa…

-İzmir’in simgelerinden tarihi Saat Kulesi’nin bulunduğu Konak Meydanı’nda, yerdeki çöpleri toplayarak bize bir mesaj veren Japon turistleri mi?

-Kapadokya’da bir kamyon çöp toplayan 39 kişilik Japon üniversite öğrencilerini mi?

***

Siyasi alanda da:

Hakkındaki yolsuzluklardan utanıp istifa etmeyi bile düşünemeyen bakanlarımızı mı?

Milletvekilliğini iş takipçiliği sanan milletvekillerimizi mi?

Ve de sürekli toplumu birbirine kışkırtan siyasi liderlerimizi mi konuşalım?

Yoksa…

Birinin suçu, seçmenlerine bedava sinema bileti dağıtmak; diğerinin suçu, kâğıttan yelpaze dağıtmak olan, eleştiriler üzerine 2014 yılında 2 aylık bakanken istifa eden, Japonya Sanayi Bakanı Bayan Yoko Obuchi ve Adalet Bakanı Bayan Midori Matsushima’yı mı?    

Ya da Bu iki bakanı ben atadım, halktan özür diliyorum diyen Japonya Başbakanı’nı mı?

-Suçu, kiralık ofisinin masrafları devlet tarafından karşılandığı halde ek fatura çıkarmak olan, ama Başınızı sıkıntıya soktuğum için üzgünüm diye bir not bırakıp, 28 Mayıs 2007 günü intihar eden Japonya Tarım Bakanı Toshikatsu Matsuoka’yı mı?

Ve de Körfez Geçiş Köprüsü’nün halatının kopmasından suçu olmadığı halde kendini sorumlu tutan, Yalova’nın Altınova mezarlığında 23 Mart 2015 günü hayatına son veren, konusunda dünyanın sayılı uzmanlarından Japon Mühendis Riyoichi Kıshi’yi mi?

Evet, bizimkileri mi yoksa Japonları mı? Hangisini görelim? Hangisini anlatalım?

Yoksa…

Kentlerimizde dere içine, sel ağzına, fay hatları üzerine yapılan binaların mühendislerini, mimarlarını ya da bunların bağlı olduğu odaları mı?

Yani hangisini konuşalım? Ve de hangi ahlakı konuşalım?

***

Ve siyasi liderlerden birkaç örnek:

2021 seçimlerinde Başarısız oldum. Bu sonuç, öncelikle benim yetenek eksikliğimden kaynaklanıyor diyerek istifa eden Japonya'nın ana muhalefet partisi lideri Yukio Edano’yu mu anlatalım?

2015 İngiltere genel seçimlerinde yenilgiye uğrayan ve sayım-dökümden hemen sonra istifa eden İşçi Partisi liderini, Liberal Demokrat Parti liderini ve Krallık Bağımsızlık Partisi liderini mi?

Siyasette hizmet etmenin bir parçasının da başkasına yol verme zamanının geldiğini bilmek olduğunu söleyerek, başbakanlıktan ve parti liderliğinden istifa eden İskoçya Bölgesel Hükümeti Başbakanı Nicola Sturgeon'u mu anlatalım?

Yoksa…

-Bizde yenilgiyi bile başarı sayan ve asla istifa etmeyi düşünmeyen

-Öyle ki, parti başkanlığından ya ölünce ya da kovulunca ayrılan

Yani parti başkanlığını meslek sanan siyasi liderlerimizi mi anlatalım?