AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı, 21 yıl süreyle “çocuk da çocuk” diye tutturdu.

En az üç çocukla başladı, beşe kadar çıktı.

Bu çocuklar nasıl belenir, nasıl beslenir, ne yerler ne içerler, nasıl eğitilirler, nerede eğitilirler… hiç düşünmeden, “doğurun/doğurtun” demekten bir hal oldu.

Sayın AKP Genel Başkanı, niye böyle dedi, neden dedi; o herkesin bilineni de ben konuyu başka bir noktaya dikkat çekmek için, böyle bir giriş yaptım.

… …

“Doğurun/doğurtun” demesi kolay.

Çocuk yapması da öyle.

Ya sonrası?

Çocuk dünyaya gelir gelmez altına bez, bebe yağı, krem, losyon ister.

Devlet olarak sen ne yapıyorsun?

Koca bir “HİÇ!”…

Hem “iki yetmez, üç yetmez, beş tane” diyorsun hem de daha ilk günden “yüzde yirmi vergiyi” dayıyorsun o aileye…

Alım gücü olanı var, olmayanı var.

Hem istiyorsun hem daha doğar doğmaz vergilendiriyorsun.

Ekonomik yeterlik ve rahatlık sağlamıyorsun

Üçer beşer çocuk istiyorsan, önce vermesini bilecek; çocuk bezlerinden KDV’yi kaldıracaksın.

*     *     *

Şimdiki çocuklar, bizim dönemin çocukları gibi değil ki; daha üç yaşındayken, bilgisayarla, cep telefonuyla haşır neşir oluyor.

O bilgisayarla, o telefonla tüm muzır kanallara girip, çıkıyor.

Henüz akıllarının ermediği dönemlerde, Batman denen, Süpermen denen, Spiderman denen, Hulk denen hayal ürünü tiplerle tanışıyor. Onların vurdulu, kırdılı abuk sabuk kliplerini izliyor; onlarla yatıyor, onlarla kalkıyor…

Sonra da gerçek yaşamlarında hayal ürünü bu yaratıkları öykünüyor.

Bir arkadaşım anlatmıştı.

Torunu, kendisinden av tüfeğini istemiş.

Dede, “ne yapacaksın oğlum benim tüfeği?” deyince de torun, “okulda kötü insanlar var, onları vuracağım Batman gibi…” diye yanıtlamış, dedesini…

Olayın vahametini görüyor musunuz?

Olur olmaz her bir şeyi sansürleme eğiliminde olan bu devletin eğitimcileri(!); bu kanalları, bu aptal klipleri neden engellemiyor, niçin filtrelemiyor, anlamak mümkün değil.

*    *    *

Bu yazıyı yazarken bir ara TV’de verilen haberlere gözüm takıldı.

Beş kız çocuğu, bir başka kız arkadaşlarını bir kafeye davet etmişler.

Daha sonra da davet ettikleri kız arkadaşların kafenin tuvaletine sokup, tekme tokat girişiyor, saçlarından çekip yerlerde sürüklüyorlar.

Bunları yapanlar 10 -12 yaşlarındaki kız çocukları.

İzlerken kanım dondu, şaştım kaldım.

*    *    *

Zamane çocukları, ayaklanır, ayaklanmaz; “market kültürü” ediniyor.

O marketlerde çocuklar için son derece zararlı; cicili bicili ambalajlar içinde, genellikle GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) mısırdan üretilen şeker katkılı yiyecekler(!) satılıyor.

Bu yiyeceklere(!) alışan çocuklar, kısa bir sürede bu zararlı maddelerin bağımlısı haline geliyor.

Yıl 2024.

Milenyum çağı diyorlar bu döneme.

Ama bu çağda, bu ülkenin henüz bir GIDA YASASI yok. Varsa da yeterli değil.

Çocuklarımız, torunlarımız, gözümüzün önünde zehirleniyor.

Tıp dünyası, bu maddelerin, çocuklarda, diş çürümesine, obeziteye, diyabete, beyin ve sindirim fonksiyonlarında aksamalara, hatta lösemiye yol açtığını söylüyor.

Söylediğiyle, uyardığıyla kalıyor.

Ne dur diyen var ne sus diyen.

Televizyon reklamlarının büyük bölümünü (hâlâ) bu zararlı yiyeceklerin reklamları oluşturuyor.

Marketlerin, kantinlerin raflarını bu maddeler süslüyor.

Batılı ülkelerin çoktan yasakladığı bu maddeleri, artık doğulu ülkeler bile yasaklıyor.

Ama bizim ülkemizde çıt yok.

*    *    *

Doğurun/doğurtun demesi kolay.

Sen önce devletliğini bilecek; önce çocukların “dengeli ve sağlıklı” beslenmelerini; doğru yetişmelerini, katma değer yaratmaya yönelik eğitim almalarını sağlayacak ortamı yaratacak; sonra “çocuk” diyeceksin.

Zatıaliniz öyle yapmadığı gibi (sanki kendi çocuklarımızı doyurmuş / doyurabilmiş gibi) bir de ülkenin dört bir yanını (çoğu sabıkalı) mültecilerle (her bir mülteci ailenin beşer, onar çocuğuyla) doldurdunuz.

Yazık, çok yazık…