Bugün, yarın ve sonraki günkü (Çarşamba, Perşembe ve Cuma); yazılarımda; çok sık birbirine karıştırılan, ülkenin iki Can’ını anlatacağım.

İlk Can, Can Dündar…

16.06 1961 tarihinde, Ali Rıza ve Öznur Dündar çiftinin tek çocuğu olarak doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Ankara'da tamamladı. 1982'de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu'ndan mezun oldu.
Gazeteciliğe, üniversite yıllarında başladı.

1986 yılında İngiltere London School of Journalism'i bitirdi. Aynı yıl, ODTÜ İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü'nde siyaset bilimi dalında yüksek lisansını tamamladı.

Türkçeyi çok iyi kullanan, akıcı diliyle çok ödüllü yazarlarımızdan olan Can Dündar, 29.05.2015 tarihinde Suriye’ye gönderilen Mit Tır’ları ile ilgili haberine getirilen yayın yasağı sonucu başlatılan soruşturma sonrası çıktığı yurt dışından dönmedi.

… …

Adlarının dışında hiçbir benzerlik ve yakınlıkları olmamasına karşın nedense; Can Dündar’ın, özellikle hiciv ağırlıklı yazıları, CAN YÜCEL’e mal edilir.

Can Dündar’ın “BAYRAM” adlı aşağıdaki yazısı da Can Yücel’e mal edilen yazılardan (sadece) biridir.

CAN DÜNDAR’ın işte o yazısı…

* * *

“Zamanla anlar insan, bayramın, 3-4 güne sıkışmış bir tatilden öte bir şey olduğunu...

Hayata rastgele serpiştirilmiş ilahi ikramlar, kıymet bilen kullara her daim bayram yaşatır.

Nefes almak bayramdır örneğin; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan...

Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir; sevmeninkini de yalnızlık...

Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.

Elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp "Çok şükür bugünü de gördük" diyebilmektir bayram...

Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.

Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmaktır bayram.

Bir kitabı, bir binayı, bir okulu, kâbuslu bir rüyayı, kodeste geçen ağır cezayı bitirmektir bayram.

Yoğun bakımda sancılı bir geceyi ya da kangren olmuş bir ilişkiyi bitirmek de öyledir..

Endişe içinde beklediğinden mektup almak, telefonda ansızın sesini duymak, özlemiyle burnunda tüten birinin boynuna sarılmaktır bayram.

En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara düştüğünde çaldığın dost kapısının ardına kadar açıldığını görmektir bayram.

Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik sevgiyle okşayan annenin elleridir bayram.

"Ona güvenmiştim, yanılmamışım" sözüdür bayram.

Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram...

Yeni bir sözcük öğrenmek, bir tünelin sonuna gelmek, müzmin bir işin kapısını çarpıp uzun bir yola çıkıvermektir bayram.

Zorluklara tek başına göğüs gerebilmek, gereğinde haksızlığın üstüne yalın kılıç yürüyebilmektir bayram.

Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son taksiti ödenirken sıkılan ellerdir bayram.

Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi, nice adağın ardından çınlayan çocuk sesidir bayram.

Evlatların mürüvvetini görebilmek, eve dolu bir torbayla gidebilmek, konu komşuyla yarenlik edebilmek, akşamları eskimeyen bir keyifle çay demleyebilmektir bayram.

Alnı açık yaşlanmak; ulu bir çınar gibi ayakta ölebilmektir bayram...

* *

Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.

Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler.

Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır.

Her gününüz bayram olsun!”