Velipaşa Hana yakın ana caddenin olduğu yerde çok güzel bir tiyatro binası vardı. Balkonu, locası çok güzeldi. Ben ilkokuldayken Çorum’a İstanbul’dan tiyatro grupları gelirdi. Onları hiç kaçırmazdım. O zaman Çorum, gelişmemiş bir kasaba görünümündeydi.

Samsun tarafından şimdiki Vali Konağının olduğu yer şehrn sonu idi. Güneyde Askerlik Şubesinden sonra bina yoktu. Batıda Hıdırlık Camisinden sonra tarla idi. Kuzeydi Cumhuriyet İlkokulunun (Bugünkü Halk Eğitim Merkezi) biraz ilerisinden sonra evler yoktu. Daha ileride Ilıca, ibrahim Çayırı, Ayarık bağları vardı.

Çorum’a üç günde bir ara ile gazete gelirdi. Okuma sevgisi olanlar üç günlük gazeteleri toptan alırdı.

Çorum evlerinin odalarının üzeri alçak tavan çakılıydı. Ve buraya “damüstü” denirdi. Uraya, kışın yenmesi için kalın kabuklu (sergilik) üzümler asılır, meyveler samanlar arasında saklanırdı. Evlerin altında bodrum katı gibi güneş görmeyen, az da olsa soğuk “mahsen” denen odaya gıda maddeleri konurdu.

Uzun kış gecelerinde, mahallemizde ağzı laf yapan, hikaye masal anlatan teyzeleri davet ederdik evimize. Damüstünde meyveler, varsa kuru üzüm, leblebi getirir, önüne koduk. O da başlardı masalına “Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir dudağı yerde, bir dudağı gökte bir dev varmış...” diye; sessiz sedasız dinlerdik ama sonraki gecelerde yalnız kaldığımızda korkardık bu masal devlerinden.

Güz aylarında her aile kendi durumlarna göre bir iki keçi koyun, büyük baş hayvan alır, “etlik” diye keser, etlerinin bir kısmı kavurma yapılır, bir kısmı da keşkeklik için  kurutulurdu. İç yağları da çorbaların üzerine koymak için “kakırdak” yapılır, saklanırdı. Kakırdaklar çorbalara hem tat katar, hem de nefis koku verirdi.

Çocukluğumuzda kışlar çok yağışlı geçerdi. Öyle bir kar yağardı ki, sokak kapısını açmak için kapı önüne yığılan karları kürekle kürümek gerekirdi. Sokaklarda yürümek bile zordu. Ancak duvar dibinden gidenlerin izlerinden gidebilirdiniz. Kar yağmadığı zamanlar kış dondurucu olurdu. Ancak biz çocuklar üşüsek de üşümezdik. Sokaklarda buzlar oluşur, bu buzlarda kaymak için mutlaka eğimli yerler bulurduk. Sokak çeşmelerini gece açık bırakır, akan suları yola gelecek şekilde yönlendirirdik. Şayet çeşme yoksa yakın çeşmelerden kovalarla su getirir, çoğunlukla akşama doğru veya gece kayacağımız yere dökerdik. Buralar sabaha kadar kalın buz tutardı. Çoğumuz uyduruk tahtaların üzerinde kayar, çok eğlenirdik. Bazıları babalarına özel kızak yaptırır, üzerinde kayarken bizlere fiyaka yapardı. Kaymalara doyamazdık. Tabi yaralanmalar ve sonraki günlerde hastalanmalar sayılmazsa...

Çorum-Samsun otobüs yolu Saat Kulesi, Azap Ahmet Sokağı, Delikboğazın önü ve Büyük Park istikametindeydi.

Kültür Sitesi yerinde (şimdiki Çorum Park) Doğum Evi vardı. Ve güzel bir bina idi. Doğumevinin yerine yapılan kocaman demir kulenin mimari özelliği olmdığı ve kullanım açısından beklenene cevap vermediği herkes tarafından söylenir. Doğumevinin olduğu yıllarda önünde küçük ve ortasında havuz olan bir park vardı. Buraya “Küçük Park” denirdi. Park olmadan önce de burası mezarlıkmış. Ben hayal meyal hatırlıyorum mezarlığın kaldırılıp park yapıldığını. Buraya bizim kuşak hala “Küçük Park” der.

Küçük parkın Albayrak ilkokuluna giden yolun köşesinde, boğazından ameliyat olduğu için boğazına ‘konül’ takılan bir bakkal vardı. Bu nedenle küçük alana ‘Delik Boğazın Semti’ denir.

Samsun yolu üzerinde hükümet binası yoktu. Biraz ileride köşede Terzi Bekir namı ile maruf birinin yaptığı binadan başka bina yoktu. Ve her taraf tarla idi.

(SÜRECEK)