Ağabey soluk soluğa ayının arka sırtına saldırdı ve ayıyı yıktı. Yani ayıyı yenmiş oldu.

Toplanmış halk ağabeyi alkışlamaya başladı.

Ayıcı bu fırsatı da değerlendirmek için, koltuğunda kalın sopası, hemen tefe vurarak ayısı ile beraber bahşiş toplamaya başladı. Verenler verdi, vermeyen vermedi ve usulca dağılmaya başladı.

Çocuklar koşup ayıya dokunarak uzaklaştı. Ve böylece Yazı Çarşı meydanlığı ayıya güreş alanı da oldu.

DEVE KERVANI

Yazı Çarşı meydanlığı, yük taşımacılığı yapan yörük deve kervanının, meydanlıkta, develerinin dinlendirildiği yerdi. Yaz aylarında taşımacılık yapan yörükler deve kervanı ile gelir, develerini ‘ıhtırırlar’, sırtlarındaki yüklerini indirirler, önlerine yemlerini koyarlardı. Kendileri de develerin yanına bağdaş kurar, azık çıkınlarını açarlardı. Hem develeri, hem de kendileri karınlarını doyurduktan sonra sokak çeşmesinden kovalarla su getirirler, develerini sulardı. Kendileri de ağızlarını çeşmenin lülesine dayar kana  kana su içerdi.

Çocukların bazıları ‘ıhmış’ devenin üstüne bindiği olur, deveciler seslerini çıkarmazdı. Develerden de bir  tepki gelmezdi.

Deveciler sigaralarını sarar, tüttüre tüttüre, yükleri tekrar develerin sırtına bağlarlar, develeri kaldırır önde eşekleri yollarına devam ederdi.

HIZARCILAR

Hızarcılar, araba araba kavak tomruklarını Yazı Çarşı meydanlığına yığardı. Sonra tezgahlarını kurarlar, kabuğu soyulmuş kavak toruğunu güçlükle tezgahın üzerine çıkarırlar, yanlarından kancalarla tezgaha sabitlerdi. Birisi tezgahın üzerinde, birisi altta, önce tomruğu dört tarafından “kapak” dedikleri tahtayı el hızarı ile biçer alırlar, tomruğu uzun dikdörtgen prizma şekline getirirlerdi. Sonra boyalı iplerle üst düzeyini istedikleri kalınlıkta paralel çizer, daha sonra yine biri üstte, diğeri altta el hızarı ile tahta şeklinde biçerlerdi.

Kavak tahtaları o yıllar, inceleri evlerin tavan tahtası, kalınları da taban tahtası olarak kullanılırdı. Diktiğimiz çabut bezin içine basar, top yapıp oynardık. Ayrıca meydanlığa yığdıkları kabuklu kavak tomruklarının kabuklarını soyar, kucak kucak evlerimize götürürdük. Kurutur, sobalarımızdaki odunların tutuşturulması için çıra yerine yakardık.

Yaş kavak kabuğu bizim oyuncağımız da olurdu. Beş on santimetre eninde soyduğumuz uzunca kabuğu ikiye katlar, uçlarından tutar, iki kabuğun arasını açacak şekilde iyice gevşetir hızlıca birbirine çarpacak şeklinde kapatınca yaş kabuk “şırap” diye bir ses çıkarırdı. Üç beş çocuk hangimizinki daha çok ses çıkaracak diye birbirimizle yarışırdık.         

(SÜRECEK)