HELAL VE ZAHMETSİZ RIZIK İSTEMEK !

Sığırı kesen, “Ben üç gündür gece-gündüz dua ettim. Benim emeğimin karşılığı bu sığır” diye diretiyor. “Şimdiye kadar niye gelmiyordu? Benim duam onu getirdi. Allah gönderdi” derken gürültülerine halk oraya geliyor. Herbiri birşey söylüyor. Sığırın sahibi kendini, duacı da kendini halka anlatıyor. Sığırın sahibi “Ey ahali söyleyin, dua benim malımı nasıl alır da ona verir? Eğer buna imkan olsaydı, bütün alem yatar dua ederdi ve birbirilerinin mallarını herkes gasp ederlerdi” diye feryat ediyor.
Oradaki halk, “Bu işte sığırın sahibi haklı. Öyle her kapıya gelen kapı sahibinin olmaz. Şeriat hukuk bunu gerektirir. Sığırı kesen adama ya hibe edeceksin veya bedelini ondan alacaksın” , kesene de “Sen de vereceksin” diyorlardı. Sığırı kesen kişi, “Yarabbi bu duayı ben kendiliğinden yapmadım, sana ümit ettim, işaretler gördüm. Yusuf A.S. gibi rüyalar gördüm ve sana sığındım. Sen de duamı kabul edip rızkımı gönderdin.” diyordu.
Yusuf’u kardeşleri kuyuya atınca Yusuf kuyuda bir ses duydu. Sabret ey Yusuf, rabbin seni bir gün maddi ve manevi padişah yapacak diyordu. Bunun üzerine Hz. Yusuf’a bir güç ve kuvvet geliverdi. Durumu asrın kadısı Hz. Davut AS.e sorulsun, dava edilsin. Kararı Allah’ın terazisinde tartarak o versin dediler. Bu sırada Hz. Davut evinden dışarı çıkmıştı, o kalabalığı gördü ve olayı öğrendi.
Dava merciini ve hakimini buldu.
Davacı dedi ki, “Ya nebiyyah Adalet isterim, benim sığırım bunun evine gitmiş, o da benim nasibimdi diye kesmiş. Niçin kesmiş sor ona” dedi.
Davut AS. Sordu. “Ey talip, bu adamın sığırını neden kestin? Dikkat et boş konuşma. Delil hüccet söyle” dedi.
Talip, “Ey Allah’ın yüce elçisi. 7 senedir dua ediyorum ve Allah’tan yarabbi bana helal ve zahmetsiz rızık ver diyorum. Benim bu halime kadın-erkek-çoluk-çocuk vakıftır. Gerçekten adamın adı mahallede duacı Talip, dua ile isteyen olarak biliniyor. Duamı hem açık hemi de gizli yapıyorum. Benim bu duamın sonucunda kapıya bir sığır geldiğini ve kapıda beklediğini gördüm. Duamın kabul olduğuna öylesine inanmıştım ki gözlerim hiçbir şeyi görmüyor. Aklım hiçbir şeyi kavrayamıyordu. Duamın kabulü hürmetine sığırı kestim.”
Davut AS, “Bu sözleri bırak da, delil getir, delil” dedi. “Bu sözlerin hukuki değil. Bana söyle. Bu sığırı satın mı aldın, hibe mi ettiler, miras mı kaldı, hediye mi ettiler, bana onu söyle.”
Sen çiftçi misin, ekmeden dikmeden sulamadan bakmadan nasıl mahsul alırsın. Davut AS.
“Kazançlar da böyledir. Ekmeden mahsul olmaz. Her ne ekersen onu biçersin. Git borç bul, bu sığırın bedelini öde” deyince, Talip , “Ey şah-ı mübevvet o benim kalbimdeki ateşi bilmiyor sen de mi bilmiyorsun?” deyip secdeye kapandı ve “ey rezzakül alem olan ulu Allah, bendeki ateşi Davut AS.in kalbine koy” deyip hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
Davut AS, sığırın sahibine, “Ey sahip, beni sıkıştırma, kalbime bir ateş düştü. Ya bu sığırı bağışla, ya da bana bir gün bir gece mühlet ver. Namazla ulu Allah’tan bu sırrı sorayım. Namaz gözümün nurudur. Gözümün perdesi namazla açılır. Namaz Allah’ın perdesiz kapısıdır” diyordu. Oradaki halk ne Davut’u sıkıştırıyor, bu düşünülecek çözülmeyecek bir dava değil diyordu.
Davacıdan müsaadeyi alan Davut AS. Evinde inzivaya çekildi. Uzun uzun tazarru ve niyazda bulundu. Ertesi gün meraklılar meydanı doldurdular. Milleti bir merak sardı. Hiçbirisi çıkıp da bu sığırı ben ödeyim demiyor. Davacı, sığırım da sığırım veya param diyor. Hz. Davut AS. Bu işte bir sır olduğunu anladı ama açıklamıyor. İşi sulhen ve adaleten çözmek istiyor. Ama sığır sahibi malında ısrar ediyor. Çünkü görünürde haklıdır. “Nahnü nahkümü bizzevahir” şeriat zahire sahide bilgiye, belgeye veya ikrara, isbata göre hükmeder.
SÜRECEK