Fakat kesin olarak kendisi haklı da olsa, meselenin hâkim önünde halledilmesini teklif etti, "O halde hâkime gidelim" dedi. Birlikte hâkime gittiler. Hâkim, adaletiyle tanınan Kâdı Şureyh'ti. Hz. Ali huzura girdiğinde, hâkimin yanı başına geçip oturdu ve bu hareketinin sebebi olarak da, "Hasım Yahudi olmasaydı, elbette onunla aynı yerde otururdum. Fakat ben Resulullahtan, 'Allah'ın onları küçülttüğü yerde siz de onları küçültün' buyurduğunu işittim" dedi.

Kâdı Şureyh, Hz. Ali'ye, "Ey Mü'minlerin Emiri! Aranızdaki mesele nedir?" dedi.

Hz. Ali, "Şu Yahudinin elindeki zırh benim zırhımdır. Ben onu ne birine sattım, ne de hediye ettim."

Meseleyi anlayan Kadı, Hz. Ali'ye, "Bu iddianı ispat edecek delilin var mı?" diye sordu.

Hz. Ali, "Evet, var" dedi. "Hizmetçim Kanber ve oğlum Hasan bu zırhın benim olduğuna iki şahittir."

Kadı Şureyh, "Oğlun baba için şehadeti caiz değildir" dedi. Hz. Ali, "Cennet ehli birinin şehadeti nasıl kabul olmaz? Ben Resulullahın, 'Hasan ve Hüseyin Cennet gençlerinin efendileridir' buyurduğunu işittim" dedi.

Neticede Şureyh, delil yetersizliğinden dâvâyı Yahudi'nin lehine neticelendirdi. Bu büyük adâlet karşısında Yahudi daha fazla dayanamadı ve şöyle demekten kendini alamadı:

"Mü'minlerin Emîri beni hâkime götürdü, kendi tayin ettiği hâkim de kendi aleyhinde hüküm verdi. Ben şehadet ederim ki, bu din haktır. Ve yine ben şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur, Muhammed de onun Resulüdür. Bu zırh senindir. Devenden düşmüştü, ben de almıştım."

Hz. Ali, bu neticeye çok sevindi, "Mâdem ki Müslüman oldun, ben de zırhı sana hediye ediyorum" dedi.

HZ. ALİ’NİN ŞEHİD EDİLİŞİ

Hz. Ali, kendisinden önceki üç halifeye bütün gücüyle destek oldu. Üç halife de, mühim meselelerde Hz. Ali ile istişare ederek onun fikrine değer verdiler.

Diğer taraftan, Hz. Ali, Hz. Osman zamanındaki fitne hareketlerinin önlenmesi için elinden gelen gayreti gösterdi. Fakat kaderin bir tecellisidir ki, Hz. Osman'ın şehadetiyle neticelenen hâdiselere mâni olamadı.

Hz. Ali'nin kendi hilafet dönemi de tamamen bir iç karışıklık hüküm sürdü. Müslümanlardan bir kısmı Hz. Ali'yi, bir kısmı Hz. Muâviye'i halife olarak tanıdı. Hz. Muâviye, Hz. Osman'la akraba olduğu için kanuni dâvâ etti. Katillerin cezalandırılmasını istedi. Fakat Hz. Osman'ı kimin öldürdüğü bilinmiyordu. Sadece birkaç kişiden şüpheleniliyordu. Hz. Ali zaman istedi. Şüphe üzerine kısas yapamayacağını söyledi. Katil belirlendiğinde gerekli cezânın verileceğini vaad etti. Ancak Hz. Muâviye acele ediyordu. Neticede iki Sahabi arasında, içtihad farklılığı yüzünden kanlı savaşlar oldu. Birçok Müslüman şehid edildi. Bunun için Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberlik bir türlü temin edilemedi.

Nihayet Hz. Ali'nin Hicretin 40. yılında Kûfe'de şehid edildi. Peygamberimizin yanında Hz. Ali'nin apayrı bir yeri vardı. En sevgili kızını ona nikâhlaması bunu gösterdiği gibi, Peygamberimizin (a.s.m.) onun hakkında şu mübârek hadisleri de bunu gösterir:

"O, Allah ve Resulünü sever, Allah ve Resulü de onu sever."

"Ali'yi seven beni sevmiş, beni seven Allah'ı sevmiş olur. Ali'ye kızan bana kızmış, bana kızan da Allah'a kızmış olur."

"Ben Ali'denim, Ali de bendendir."

"Münâfık olan Ali'yi sevmez; mü'min olan da ona kin duymaz."

"Yâ Ali, sen dünyada ve âhirette benim kardeşimsin."

"Ali'ye söven bana sövmüş olur."

NOT: Hz. Ali’nin hayatı bir derya ise, bu anlatılanlar sadece bir damladır. Az-öz, düz yol, uzun anlatım dar ve virajlı yoldur. Geniş bilgi sahibi olmak isteyen kardeşlerimiz Hz. Ali hakkında yazılan yüzlerce eserin doğrsu olan Diyanet İşleri Başkanlığı müşavere kurulu üyesi Prof. M. Lütfullah Baydoğan’ın “Büyük Alim Hz. Ali” adındaki eserini okumalıdır.