Ülkemiz deprem bölgesi…

Her an, her zaman deprem olabilir.

Az gelişmiş bir ülkeyiz, başka felaketler de yaşayabiliriz.

Nitekim de yaşıyoruz.

Ya trenlerimizi deviriyoruz, ya çarpıştırıyoruz.

Ya sel baskınları yaşıyoruz ya yangınlar.

Her an, her türlü yaşayabileceğimiz felaketlere karşı, kapsamlı bir “Felaketler Yönetmeliği”mizin olması gerekmez mi?

Gerekir elbette.

Ama yok.

Yok olduğunu, varsa da yetersiz olduğunu yaşadığımız son depremler nedeniyle öğrendik.

100 yıllık bir devletiz, bunca felaket yaşadık.

Yaşadığımız her felaketin sonunda komik denebilecek, “yardım / yardımlaşma engelleri” yaşıyor ve yaşatıyoruz.

Ama hiçbirinden de ders almıyoruz.

Yaşadığımız felaketlerin hiçbirinin altından da alnımızın akıyla kalkamıyor, kendi halkımıza da, dış dünyaya da rezil oluyoruz.

… …

Ama efendim, Türkiye, Türkiye olalı böyle büyük bir felaket yaşamadı. O nedenle de panikledik, organize olamadık.

??!!...

Kabul edilebilir bir durum değil ama bir an için “olabilir” diyelim.

Diyelim, demesine de ne zamana kadar sürdüreceğiz bu komik durumu?

Bu nasıl bir cehalet?

Bu nasıl bir densizlik?

Hangi çağda yaşıyoruz?

Bu nasıl bir vurdumduymazlık?

Örnek mi?

Örnek çok.

Biz birini verelim, şimdilik.

*    *    *

İngiltere’de doktorluk yapan İlhan Alçelik adlı bir doktorumuz yazmış.

Diyor ki;

“Ben İngiltere'de travma cerrahıyım.

İzmir'e annemi görmeye bir haftalığına gelmiştim.

Deprem oldu.

Cerrah olarak yardım etmek istedim.

Askeri uçakla İzmir'den İncirlik'e getirdiler beni hemen.

İncirlik'teki AFAD görevlisi beni, bir pikap ile İskenderun’daki bir gemi hastanesine gönderdi.

Ben gemi hastanenin, sadece hasta nakil gemisi olduğunu öğrenince İskenderun Hastanesi'ne gittim.

Oradaki AFAD'cı muhterem, “…Benim izinsiz çalışamayacağımı ve Ankara AFAD'tan izin almam gerektiğini söyledi.

Sinirlendim.

Dedim ki; “Yahu be adam, doktorum diyorum sana. Tıbbi yardım etmek istiyorum, diyorum.”

“Adam izniniz var mı?” diyor.

Yahu be adam, yardım etmenin izni mi olur? Yardım istemiyorum, yardım etmek istiyorum… ‘Doktorum ben, doktor!’ diyorum.

Tedaviye muhtaç bunca insanımız var, sen hâlâ iznin var mı, diyorsun.

Ben mi izin alacağım, niye alacağım, kimden alacağım, kime ne diyeceğim? dedim.

Yumuşadı, geri adım attı adam.

O yumuşayınca; “Alın izni, ben buradayım…” dedim.

Adam ne derse beğenirsiniz?

“Biz alamayız” dedi.

Biz alamayız!

??!!...

Alamaz(lar)mış, çünkü izni Sağlık Bakanlığı veriyormuş, saat de 20.00 imiş. Bakanlık kapalıymış.

Delirdim, delirttiler beni.

Avazım çıktığı kadar bağırdım.

Adana Hastanesi’ne gitmeye karar verdim.

Afad sorumlusu denen muhterem, bu kez Adana'ya giden ambulansa binmemi engelledi.

Yolda bana bir şey olursa; sorumlu o olurmuş. İyi mi?

Bana ‘Senin ülkenin burada olduğundan haberi var mı? dedi hıyar.

??!!...

Lan oğlum, Türküm ben, Türk! Nece konuşuyorum sabahtan beri seninle? Adımı söyledim sana. Adım, Türkçe değil mi?...

Salak salak baktı.

Sustu.

Bıraktım o salağı o halde, Adana Şehir Hastanesi’ne geldim.

Hastane savaş alanı gibiydi.

Orada da ‘Sağlık Bakanlığının izni olmadan çalışamazsın’ dediler.

İzin sabah istenecekmiş. Mesai saat 8:30’da başlıyor ya !

Gecenin saat 3’ünde döne döne otel aradım. Bulamadım.

Sağ olsunlar bir otelin resepsiyonunda yatırdılar beni.

Isındım orada biraz.

Sandviç ve çay verdiler.

Sabah erken Adana İl Sağlık Müdürlüğü'ne gittim.

Bereket orada sıcak karşılandım, sahiplendiler beni, işlemleri hızlandırdılar.

Oradaki görevliler Sayın Altıparmak, Durdu ve Gülşen Hanımlar çok yardımcı oldular.

Ankara saat 14’de çalışmam için onay verdi ve Hatay'a git dedi.

Gittim.

Hastane yok ki orada.

Çadırlar var.

Serum bile yok.

Sabah saat 6’da oradaydım.

Beni 11’e kadar açık havada, soğukta beklettiler.

Sonra Afad üniformalı biri geldi yanıma, bana ve benimle beraber bekleyen Tekirdağ’dan gönüllü gelmiş doktorlara yerlerinin ve ihtiyaçlarının olmadığını söyledi!

Şimdi İzmir yolundayım.

Ve ne yazık ki, tek bir hastaya bile dokunmadan geri dönüyorum.

(…)

Demek ki TV’lere kibirli ifadelerle çıkıp cak cak konuşmakla, “deprem tatbikatı" diyerek insanlara çömelin, kafanızı tutun demekle organizasyon olmuyormuş !

Allah insanlarımıza sabır, metanet versin.

Ölenlerimizin mekânı cennet olsun. Yaralılarımız acilen şifa bulsunlar. Ne diyeyim ya da başka ne diyebilirim, bilmiyorum ki”

*    *    *

Evet Dr. İlhan Alçelik böyle bitirmiş yakınmasını.

Başka ne diyebilirim ki diyor.

Oysa söylenmesi gereken şey basit; “OLMAZ OLSUN BÖYLE BÜROKRASİ, BÖYLE İKTİDAR…” diyeceksin Doktorum; “Olmaz Olsun Böyle İktidar, Böyle Kafa Yapısı!”

Sonra da sinirlerini yatıştırmak için “BU ÜLKENİN NESİ DOĞRU Kİ, FELAKET YÖNETMELİĞİ DOĞRU OLSUN”  deyip; binip uçağına İngiltere’ye geri döneceksin…