Gurbet içimde bir ok

Her şey bana yabancı

Hayat öyle bir han ki

Acı içinde hancı

Sevmek korkulu rüya

Yalnızlık büyük acı

Hangi kapıyı çalsam

Karşımda buruk acı

Yıllar yılı gönlümde

Bir gün sabah olmadı

Bu ne bitmez çileymiş

Neden hala dolmadı

Karacaoğlan, Neşet Ertaş'ın da söylediği gibi;

“Üç derdim var birbirinden seçilmez. Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm" der. Sanırım gurbetçilerin hikâyesini tam olarak anlatıyor bu mısralar.

"Ölüm ile ayrılığı tartmışlar, elli dirhem fazla gelmiş ayrılık" diyor Karacaoğlan. "Gurbet" kavramı üzerine biraz konuşmak gerek sanırım.

Gurbet, insanın doğup büyüdüğü, aile ocağının bulunduğu yerden uzak yer, yabancı yer. Sözlük anlamından başlayarak gurbet ve gurbettekileri anlatmak en doğru yolsa gerek. Şu anda ülkemizde yaşayan insanların yarısından fazlası bu kavramla iç içe yaşıyor. Hatta bu kavramla değil, bu gurbet gerçeğiyle yaşıyor.

Anadolu için en büyük gurbet merkezi İstanbul´dur. Geçimini sağlamak, ailesine farklı ekonomik katkılarda bulunmak üzere köyünden kalkıp gelir insanlarımız İstanbul´a. İstanbul´da da hangi semtte daha önce bir köylüsü ya da tanıdığı varsa onun yakınına yerleşirler. Zaten neredeyse kentlerde yerli nüfus diye bir kitle kalmamıştır. Kent nüfusunun yüzde doksanına yakını Anadolu insanıdır. Yerel yönetimlere bakacak olursak hemen hemen hepsi gurbetçi diye tanımladığımız ama asıl kent yerlisi görünümünde olan Anadolu´nun çeşitli yerlerinden gelip kente yerleşmiş insanlardan oluşmaktadır. Her yörenin insanı kendi varlığını kanıtlama uğruna çok derin mücadeleler vermektedir.

Verilen mücadelelerin ana insan kaynağı da STK dediğimiz özellikle yöre dernekçiliği üzerinden ileriye çıkarılan insanlardır. İşte tam da burada gurbetçilik başlar. Bu gurbetçilik öyle böyle değildir. Etkili ve nitelikli bir yapıdır. Bu yapının özelliği, kentlerde kümeleşen insan gruplarının dernekler çatısı altında toplanmış olmasıdır. Derneklerin oluşumu da yine liderler sayesinde gerçekleşir. Her grubun mutlak bir lideri olur. Akıllı, eğitimli, mücadeleyi seven insanlar çevresindeki insanların bir araya gelmelerini ve örgütsel bir yapı oluşumunu ortaya çıkarırlar. Sonrasında zaten şehrin yalnızlığında kaybolmaya yüz tutmuş bireyler kendilerini önemli hissetmeye başlar ve örgütlü yapılar içerisinde yerlerini alırlar. Hatta bu örgütsel yapılar zamanla öyle bir hal alır ki, kendi aralarında bile kıyasıya bir rekabet ve mücadeleye girişirler. Şimdilerde bu örgütlü yapılar öyle bir güç kazanmış ve öyle bir strateji geliştirmişlerdir. Bunlardan biri de 2000 yılında kurulan Çorum Mecitözü Köyleri Kültür ve Dayanışma Derneği adı altında kurulan daha sonra Çorum İli Mecitözü İlçesi ve Köyleri Kültür Dayanışma Derneği olarak faaliyetini sürdüren dernek, adını 2013 yılında daha da büyüyerek İstanbul Esenler Çorumlular Derneği olarak değiştirmiştir. Dernek Başkanı Kemal Alkan ve kıymetli hemşehrilerimiz ;

Yardımlaşmanın, zekat vermenin, güzel söz söylemenin, gönül almanın, düşenin elinden tutmanın kısaca maldan sevgiye kadar her şeyin yardım amacı ile verilebileceğini ifade ederken yardımlaşmanın insanımıza ve toplumumuza kazandırdığı artılardan şöyle bahsetti:

“Yoksullar korunmuş olur

Yardımla topluma kazandırılan insanda olumsuz duygu ve düşünceler gelişmez. Kin, nefret, düşmanlık gibi… Tam tersi onlar da ellerine imkân geçince yardım yapmaya teşvik edilmiş olurlar.

Bir toplumda yardımlaşmak geniş düzeyde yaşanıyorsa, arkadaşlık, iyilik, hayır duyguları güçlenir. Bu da o toplumu daha güçlü kılar

Yardımlaşma zenginle fakir, tokla aç arasındaki uçurumu kapatır. Aralarında dostluk oluşur.

Sosyalleşmemizi sağlar

Başarılı olmamızı kolaylaştırır

Sinerjik enerji yaratır

İyi yaşamamızı sağlar

Manevi güç verir

Vatandaşlarımızın ve ülkemizin dünya ülkeleri arasında önemli bir yere gelmeleri için, toplum olarak birlik, bütünlük ve fikir birliği ile dayanışma içinde olmalıyız.”

Bir araya gelmek başlangıçtır, bir arada durabilmek ilerlemedir, birlikte çalışmak başarıdır.

Sevgiyle kalın…