“Yalanın kısa bir hayatı vardır.”

Gerçek mi, yalan mı?  Neden doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar? Söze gelince dürüstlüğü kimseye bırakmayanlar, dürüstlük arayanlar, uygulamalarında neden dürüst davranmazlar? Söylemleri ve uygulamaları neden birbiri ile çelişir? Uygulamalarını çıkar ve menfaatlerine göre mi şekillendirirler? “Üç maymunu oynamak” deyimini bilmeyenimiz yoktur, görsel olarak baktığımızda maymunlardan biri elleriyle gözlerini, ikincisi kulaklarını, üçüncüsü de ağzını kapatır. Yoksa insanlar gerçeği bildikleri halde “Görmedim, Duymadım, Bilmiyorum” oyununu mu oynarlar!

Yaşamımız boyunca yüzlerce insan tanırız… Ayrı ayrı yüzler, ayrı ayrı sözler. Her bir sözün gerçekliğine inanmak, insanlara güvenmek isteriz. Oysa her zaman böyle olmaz. Bazen duyduğumuz sözler doğru olmaz. Bazen de bildiğimiz doğrular doğru değildir. Çok sevdiğimiz, sonsuz güvendiğimiz insan bize yalan söylemiştir. Peki ama neden? İnsanlar neden yalan söyler? Yalan söyleme davranışı iki türlüdür: Ya normaldir, ya da patolojiktir. Normal yalan söyleme davranışı stres altındaki herkeste zaman zaman görülen bir davranıştır. Kimi zaman bulunduğu durumdan kurtulmak için, kimi zaman değer kaybetmemek, karşısındakini kırmamak için insanlar yalan söyler. Bir diğer yalan söyleme ise patolojik yalancılıktır. Genellikle psikotik bozuklukları olan kişilerde görülür. Patolojik yalancılıkta, kişi kendisini övücü nitelikte yahut büyük iddiaları taşıyan fantastik şeyler anlatır. Bu tür hikayeler uydurmaya, yani fantastik laflar uydurma denir. Fantastik laflar uyduran kişiler ise genellikle, oyuncu kişiliklerdir.

Beyaz yalan ya da pembe yalan yoktur. Yalanın rengi yoktur. Fakat bazı insanlar, söyledikleri yalanlarla oldukça 'renkli hikayeler' anlatırlar. Sahip olmadıkları şeylere sahipmiş gibi, yapmadıklarını yapmış gibi, yaşamadıklarını yaşamış gibi anlatırlar. Amaç ne bulunan durumdan kurtulmak ne de karşı tarafı kırmamaktır. Amaç ilgi çekmektir.

Yalan söylemek karşı tarafı aldatmanın dışında zorlu bir süreci de gerektirir. Anlatılan 'hikaye', her sorulduğunda hatırlanmalı; akılda tutulmalıdır. Parçaları unutulduğunda yalan açığa çıkacaktır. Fakat buna rağmen insanlar içinde bulundukları olaydan sıyrılmak adına çoğu zaman o an kolay geleni, yalan söylemeyi tercih ederler. Zamanla söyledikleri hikayeyi kendileri unutsalar da, karşı taraf unutmayabilir. İçinde bulundukları durum ise, tamamen bir karmaşa haline gelebilir. Hayal kırıklığı, güven kaybı ise söylenen yalanın fark edildiğinde ortaya çıkar. Ve uzun süre kalır...

19. yüzyıl efsanesine göre Gerçek ve Yalan bir gün buluşurlar. Yalan doğruyu söyler ve "Bugün hava çok güzel" der.

Gerçek etrafına bakar ve gözlerini gökyüzüne kaldırır. Gün gerçekten çok güzeldir.

Bir kuyunun önüne gelene kadar birlikte çok zaman geçirirler.

Yalan tekrar doğruyu söyler ve "Su çok güzel, birlikte banyo yapalım!" der.

Gerçek, bir kez daha şüpheci bir şekilde suya dokunur. Su gerçekten çok güzeldir.

Soyunur ve yüzmeye başlarlar birlikte. Yalan bir anda sudan çıkar, gerçeğin kıyafetlerini giyerek kaçar ve kayıplara karışır.

Kızgın Gerçek kuyudan çıkar, yalanı bulmak ve kıyafetlerini geri almak için her yeri aramaya başlar.

Dünyada çıplak gerçeği görenler onu hor görür ve öfkeyle bakarlar ona.

Zavallı gerçek kuyuya geri döner ve sonsuza dek ortadan kaybolur.

Gerçeklerin bir gün kuyudan çıkması dileğiyle..

Sevgiyle Kalın..