Asya’nın İlyas’a dediği gibi: ‘’Sevgi neydi? Sevgi iyilikti, sevgi dostluktu, sevgi emekti.’’

*

Sadece kelimelerde kalan sevgi yetersiz olduğu gibi, sadece eylemde kalan sevgi de yetersizdir. İnsan fıtratı gereği duygularını birden fazla duyu ile pekiştirmek ister. Bir duyuyu beslemek ile birden fazla duyuyu beslemek arasında şüphesiz ki uçurum var. Kişi sevildiğini duymak ister, görmek ister, hissetmek ister. Yeşertilecek bir tohum, yetiştirilecek bir fidan gibi can suyu ister, budanmak ister, ilgi, alaka, bakım ister. Kısacası sevgi emek ister.

‘’Herkesin seviyormuş gibi yaptığı, ancak sevginin ne olduğunu pek az kimsenin bildiği bir zamanda yaşıyoruz…’’  ve sevginin ne olduğunu ailede tanımlamaya başlıyoruz. Kendimizi zaman içerisinde bir takım soruların cevaplarını ararken buluyoruz.

Sevgi denen şey sözcüklerden ibaret midir? Yahut sevgi kanıtlanması gereken bir şey midir? Veyahut da eylemler ile bu duygunun hissettirilmesi yeterli midir?

Japon yazar Masumi Toyotome, “Sevgi üç türlüdür” kitabına “Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir” diye başlıyor.. “Ama sevgi nedir? Nerede bulunur? Biliyor muyuz?!..” diye soruyor.. Ve açıklıyor: “Dünyada üç tür sevgi var; ‘Eğer’, ‘çünkü’ ve ‘rağmen’ sevgi türleri…”

“Eğer” türü sevgi;

Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgi türüdür. “Eğer” iyi olursan baban annen seni sever. “Eğer” başarılı olursan, önemli kişi olursun seni severim. “Eğer” eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim…

En çok rastlanan sevgi türü budur. “Şarta” bağlı sevgi... Karşılık bekleyen sevgi... Sevenini, istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak vadedilen bir sevgi. Nedeni ve şekli bakımından “bencildir”. Amacı sevgi karşılığı bir şey kazanmaktır.

Evliliklerin çoğu “Eğer” türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hâllerine değil, hayallerindeki abartılmış romantizme âşık oluyor ve beklentilere giriyorlar. Beklentiler gerçekleşmediğinde hayal kırıklıkları başlıyor. Sevgi nefrete dönüşüyor...

“Çünkü” türü sevgi;

Bu tür sevgide, kişi bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da şarta bağlıdır. Örnek: Seni seviyorum “Çünkü” çok güzelsin (yakışıklısın).. Seni seviyorum “Çünkü” o kadar zengin ve ünlüsün ki. Seni seviyorum “Çünkü” bana o kadar güven veriyorsun ki…

“Çünkü” türü sevgi, “Eğer” türü sevgiye tercih edilmektedir. Zira “Eğer” türü sevgi beklenti şartlarına bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük hâline gelebilir. Oysa zaten olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz egomuzu okşar. Bu tür; olduğumuz gibi sevilmektir.

“Rağmen” türü sevgi;

Bu tür sevgide insan bir şey olduğu için değil, bir şey olmasına “Rağmen” sevilir. Esmeralda Quasimodo'yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına “Rağmen”, asil yakışıklı, zengin delikanlı da Esmeralda’yı “çingene” olmasına “Rağmen” sever. Burada insanın iyi, çekici ya da zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine “Rağmen” olduğu gibi, o hâliyle sevilebiliyor.

Yazar, “yüreklerin susadığı sevgi budur” diyor. Farkında olsanız da olmasanız da bu tür sevgi sizin için, yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, ünden önemlidir. Şu an da en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarları için sevdiğini bir düşünün. Dünya birden başınızın üstüne çökmez miydi? O an hayat size anlamsız gelmez miydi?

Sevmek güzel, sevilmek güzel de sevginle ne yapıyorsun?

Ne ortaya koyuyorsun?

Yoksa sen sadece,

aslında kendindeki eksiklikleri giderdiğin,

ihtiyaçlarını karşıladığın

ve hatta egonu tatmin ettiğin için hissettiğin şeye mi sevgi diyorsun?

Eğerli, çünkülü, rağmenli sevgin neyi başarıyor?

Kendimizi kandırmayalım.

Gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır ya da baş..

Rağmen sevgisi bir annelik-babalık içgüdüsünde varsa var, bir de belki Mevlâna’da.

Mevlâna bile ne olursan ol gel diyor, ama ne olursan ol kal demiyor.

Gel ki öğren, kendini aş diye çağırıyor.

Başlangıç için sana bir kapı aralıyor, fırsat veriyor.

Aslında hepimizin ihtiyacı olan şey;

Dördüncü tür: İyileştirici Sevgidir..

Yaralarını saran, hayatına anlam katıp, seni geliştiren sevgidir gerçek sevgi.

Hani Fuzuli sadece kendi sevginden emin olabilirsin diyor ya. Hadi bunu karşıdan sevgi beklentilerin ile değil de kendi sevginin sorumluluğunu alarak değerlendir.

Sor aynadaki yansımana.

Ailen, sevdiceğin, evdeki kedin, saksıdaki çiçeğin de dahil hayatındakilerin yaşamlarına değer katıyor musun, onların yaralarını sarabiliyor, onları iyileştirebiliyor musun?

Onlarla birlikte kendin de iyileşiyor, gelişiyor musun?

 Hatta sadece “sana ve ona”, kendinize değil yaşamın geri kalanına anlam katıp, diğerleri için de bir fayda sağlayabiliyor musun o sevgiyle?

 “Eğer, çünkü sevgisinde” sadece kendin için seviyorsun, sürdürülebilir değil…

“Rağmen sevgisinde” kusurlara rağmen seviyorsun,

salt fedakarlığa dayalı olduğu için sevgin enerjinle sınırlı, o da sürdürülemiyor…

İyileştirici sevgide ise seven de sevilen de bu sevgiden besleniyor.

İlham kaynağın, yaşama sevincin oluyor.

Yaptığın işi daha iyi yapmanı sağlıyor.

Yeni şeyleri keşfetmen için sana ufuk açıyor.

Yapabileceğine inanmanı sağlıyor,

potansiyelini açığa çıkarıyor.

Şimdi,

Seviyorum dediğin her kimse, her ne ise ona bak!

Seni seven her kimse ona bak!

Bu sıraladıklarım o ilişkinde var mı?

Eğer yer almıyorsa, orada “eğer, çünkü ya da rağmen sevgisi” hâkim demektir.

Emin ol ya sürmeyecek ya da zorla, istemeye istemeye sürecektir.

Toyotome “peki bu dünyada sevgi ne kadar var diye sorup kendisi yanıtlıyor;

açlığımızı biraz bastıracak kadar.”

Ya da susuzluğumuzu giderecek kadar…

Gideriyor mu gerçekten?

Gidermiyor, aksine her geçen gün daha da büyük ihtiyaç haline geliyor.

Sevgiye susayıp günümüzün gündelik, ucuz dopaminlerine bel bağlayan ve bunu da sevgi sanan ruhlar, susadıkça deniz suyunu kana kana içenler gibi..

Eller, dudaklar, yüzler, ruhlar tuzdan yara bere içinde.

Aradığımız ise iyileştirici sevgi…

Tabi ki her ilişkide beklentiler, koşullar, rağmenler yer alır.

Gerçek sevgi ise iyileştiricidir;

onarır,

ilham verir,

geliştirir,

yeniden ve yeniden inşa eder…

Sevgiyle Kalın…