Gezilerim sırasında en çok beğendiğim, imrendiğim, özendiğim, ağaçlar oldu. Hangi parka gitsek, hangi yola çıksak her yer ağaçlarla süslenmiş, tablo gibi…Güneş çıkınca ayrı bir renk, bulutlar gelince ayrı bir renk.

Hollanda’da, sanat dünyasında iz bırakmış, hala güncelliğini koruyan ne çok ressamlar yetişmiş…Hiç şaşırmıyorum; ağacı, yeşili, bulutları, arada çıkan güneşin ışınlarının yeşil üzerine yansımasını görünce…

Doğa olduğu gibi korunmuş, tıpkı mimarisi gibi, şehrin dokusu, karakteri, kimliği hiç bozulmamış. Ağaçlar da öyle korunmuş, kollanmış, özenle bakımları yapılmış.

Hani, evler konuşsa neler anlatacak gibi…Viking istilasından başlayıp ikinci dünya savaşındaki Alman işgali, hava baskınları gibi…

Kaldırım taşları bile aynı yerinde duruyor. Tabii ki yeni yerleşim yerleri yapılmış, yeni evler yapılmış, modern binalar yapılmış, yıkılmış yapılmış, ancak şehrin dokusunda en ufak bir değişiklik olmamış.

Her yeşil alan anıt ağaçlarla dolu. Anıt ağaçların bıraktığı anılarla dolu. Yeşilin tonları insanın gözünü kamaştırıyor, içini açıyor, rahatlatıyor .

Kardeniz’i anımsıyorsunuz, Ege’yi, Akdeniz’i, dağlarımızı, ülkemizin mavisini, yeşilini…Kentlerin nasıl bozulduğunu, kendi dokusunun, kültürünün korunmadığını, o güzelim mimari yapıların, devasa gökdelenlerin arasında nasıl can çekiştiğini, ama yıkılmayıp ayakta durma çabalarını,onca tarihi eserin nasıl yıkılmaya mahkum olduğunu, restore edilse bile özünü nasıl kaybettiğini anımsıyorsunuz.

Üzülüyor insan. Edirne’ye girince tarihi bir eserin üzerine herhangi basit bir reklamın kocaman asıldığını görünce kahroldum, içim acıdı…Veya tarihi camilerin altındaki zincir marketleri…

Yaklaşım sadece tarihi eserlerde değil, kültürlerde de aynı. Her kentin, her küçük kasabanın kendine özgü bir kurabiyesi ,keki, pastası,böreği ,çöreği, yemeği,içkisi var. Yüzyıllar geçmiş formül aynı korunmuş, bir gram şaşmadan aynı lezzet…

Bunlar, korunduğu gibi, bayramlarla, festivallerle kutlanıyor, yaşatılıyor. Yılların heyecanı hiç değişmeden yaşanıyor. Heyecan aynı, yapılanlar aynı…

Kültür aktarımında hep çocuklar var. Asıl heyecanı onlar duyuyor ve mutlaka ki, bu gelenekleri, kültür değerlerini onlar yaşatacaklar.

Sanki anayasa gibi…Hükümetler değişiyor,yasalar, demokratik yaklaşımlar ve sosyal devlet anlayışı değişmiyor.

Oysa ülkemizde ağaçlar kutsaldır geleneklerimize göre. Vikipedyadan edindiğim bilgiye göre ''Türk etnik-kültürel geleneğine baktığımızda, önemli bir yer tutan ağaç miti, Türk düşüncesinde yaratılış nedeninin başlıca motiflerinden biri olarak gösterilir. Bu düşünceye göre, ilk insan dokuz budaklı bir ağacın altında yaratılmıştır. Türk mitolojisinde, ‘Evliya Ağaç’, Tanrı’ya kavuşmanın yoludur. İnanışa göre, yüce dağlar gibi bazı kutsal ağaçların bakışları da gözle görülemeyecek kadar göklere yükselir ve göklerde olduğu sanılan ışık dolu cennet alemine ulaşır. Cennet ise Ulu Tanrı’nın gözle görülebilen yanına çevrilmiştir. Böylelikle, “Evliya Ulu Ağaç” Türk düşüncesinde Tanrı’nın ilahi özelliklerinin maddi yeryüzündeki sembolü haline gelmiş, başka bir deyişle onu sembolize etmiştir. Ağaç, Türk halklarının geleneksel dünya görüşlerinde, insanların birbirleriyle ve doğanın insanlarla bağını da sembolize eder.

Türk halklarında, ağaçların bereketli olması veya birkaç yıl ürün vermeyen ağaçların ürün vermesi için, ‘ağacı korkutmak’ gibi adlarla bilinen gelenekler vardır. Uykuda, çiçeklenen ağaç görmenin, dünyaya çocuk geleceği, yıkılan ağaç görmenin de ölümün işareti olarak yorumlanması, ağaçlara bağlı eski inanışların bir ürünüdür. Mitolojik inanışa göre, öbür dünyada her yaprağı bu yeryüzündeki bir insana ait olan bir ağaç vardır; bir insan, yaprağı sararıp yere düştüğü zaman ölür. ''

Daha bir çok örneği var.

Hem inanç hem tarihsel geleneklerde bu kadar kutsal sayılan ağaç neden ülkemizde değerini bulmuyor? Neden ağaca düşmanız? Yakın tarihimizde, Atatürk’ün ağacı kesmemek için Yalova’daki evi nasıl taşıttığını biliyoruz.

Neden yıkıyoruz, yakıyoruz; hayata ve doğanın, geleceğin inadına…

Hollanda’da bahçendeki ağacı kesmek için bile özel izin isteniyor, kimse kafasına göre ağaç kesemiyor. Kurullardan izinle ki onlar da hastalıklıysa…Yasalar mı kültürleri koruyor, kültürler mi yasaları, yoksa eğitimle mi olşuyor tüm bunlar?..Biliyoruz elbette…

Ancak artık doğa isyan ediyor.

Yeter ki bu isyanı görebilelim, duyabilelim, duyarlı olalım .

Ağaçların gölgesini özledik, yeter ki biz gölge etmeyelim ağaçlara..

ANKARA