Yağ satarım, bal satarım

Ustam ölmüş ben satarım.

Sokak aralarında, arsalarda beş taş, körebe oynayan çocukları göremez olduk. Bulabildikleri sıradan toplarla futbol oynayan, ip atlayan kimse kalmadı. Aslına bakarsanız, onları suçlamak doğru değil.

Sokaklar, yaya kaldırımları, şehirlerde trafiğin yoğun olduğu yerler arabalarla dolmuş. Yaya kaldırımlarında yürümek mümkün değil. Çocukların sokakları terk etmelerinin haklı nedenleri var. Onları biz zorladık.

Güzel bir karikatür vardı. “Dün” yazılı kısmında aile büyükleri, sokakta oyun oynayan çocuğunu kulağından tutup evde ders çalıştırmak için getiriyordu. “Bugün” yazılı olan kısmında ise bilgisayarın başında oyun oynayan çocuğunun kulağından tutup sokağa çıkarmaya çalışıyordu.

Bakkal amcadan alınan ucuz lastik toplarla boş arsalarda çift kale maçlar yapılmıyor. Arsalarda, geniş bahçesi olan evlerin yerinde çok katlı apartmanlar yükseliyor.

Ama onlar yine de çocuk. Biz onları “çocuk aklı” diye küçümsemeye devam edelim. Onlar yine kendi akıllarıyla oyun oynamaya devam edecekler. Oynadıkları oyunlarla kedilerini geliştirecekler.

Mahalle arasında bulabildikleri küçük bir toprak parçasını oyun oynayacakları alana çevirmişler. Çevre dostlarını örnek alıp; ağaçlardan kopardıkları dalları fidan olarak dikmişler. Gazoz kapaklarını birer oyuncak olarak görüp değerlendirmesini bilmişler.

Sorulması gereken bir soru var: Bizim çocuklara öğreteceklerimiz mi daha çok; yoksa bizlerin onlardan öğrenecekleri mi?