ABD’nin yeni strateji belgesi açıklandı açıklanmasına ama dünya hâlâ bunun bir devlet belgesi mi yoksa Washington çıkışlı bir kara mizah kitabı mı olduğunu çözmeye çalışıyor. Trump işin içinde olunca bu ayrımı yapmak gerçekten zor. Çünkü ortada planlanmış bir politikanın değil, sabahın köründe atılan bir tweet’in yönettiği bir ülke var.
Trump’ın siyaset tarzını kestirmek oldukça güç. Dün kızdığına bugün kucak açar; bugün kucakladığını yarın elinin tersiyle iter. Bir elinde kırmızı düğme, ötekinde Twitter… Hangisi daha tehlikeli, uzmanlar hâlâ ikilemde. Kimine göre “nükleer”, kimine göre “tweet daha yıkıcı.”
Strateji belgesinin ilk bakışta söylediği tek şey var: “Önce Amerika.” Sonrası mı?
Sonrası tamamen Trump’ın sabahki ruh hâline bağlı. 34 sayfalık belgeye rağmen politikacılar hâlâ “Başkan bugün neye uyandı?” sorusuna göre pozisyon alıyor.
Son 40 yılın siyaset literatürü Reagan, Thatcher ve ardından Putin gibi lider merkezli güçlü figürler gördü. Bu isimlerin hepsi, güçlü devlet dengesi içinde hareket ediyordu. Hiçbiri Trump kadar “ne yaptığı belli olmayan” bir ruh hâli sergilemiyordu.
Bu tabloda bir ülke sessiz sakin ilerleyerek tüm küresel aktörleri geride bıraktı: Çin. 1990’da dünya ekonomisinin yüzde 3.5’i olan Çin bugün yüzde 17.5’e ulaşmış durumda. Avrupalı liderler hâlâ büyüme rakamlarını tartışırken, Trump’ın kanaati kesin: “Avrupa çöktü!” Elbette bu, Trump’ın siyasal fantezilerinden biri.
Almanya Başbakanı Merz bu söyleme bozulmuş olacak ki, “Avrupa demokrasisi kendini korur, ABD’ye ihtiyacı yok” diyerek rest çekti. Bu süreçte Avrupa savunma bütçelerini artırmaya hazırlanıyor. Rusya ise tüm süreci izlerken kıtada her devlet birbirinden çekinip silaha yatırım yapıyor. Tüm bunların tek kazananı ise Trump yönetimindeki ABD.
Belgede Ortadoğu ile ilgili bölümler ise tam bir kara mizah örneği. “Ortadoğu’da barışçıl çözüm arayışı” ifadeleri geçiyor; inandırıcılık sınırlarını zorlamaması mümkün mü?
Trump’ın Ortadoğu politikasının özü açık: Ne lazımsa o! Hangi aktör işine yarıyorsa o gün stratejik ortak, ertesi gün tehdit oluyor. Aynı belgenin içinde hem barıştan söz edilip hem yeni silah anlaşmalarının önü açılıyor.
Türkiye bölümü ise tam bir çelişkiler yumağı. ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın açıklamalarına göre, ABD kendi ülkesinde ulus devleti kutsarken Ortadoğu’da aynı modeli gereksiz görüyor.
Trump’ın bir elinde makas, ötekinde harita… Haritayı açıyor, “Burası artık hoşuma gitmiyor,” deyip bir kısmını kesiyor. Ardından makası bırakıp gülü eline alıyor ve poz veriyor. Trump, bölgede “Barışı destekliyoruz” diyor ama bölgedeki her aktörü yeni bir gerilime teşvik ediyor. Barış bir hayal, silah satışı ise somut bir gerçek.
Dünyanın böylesine çalkantılı olduğu bir dönemde Türkiye’nin alması gereken ders belli: ABD’nin meşhur sözü şudur: “Bir planınız yoksa, başkalarının planının parçası olursunuz.”
Yıllardır yapılan yanlış da buydu. Küresel planlara uyduk, Ortadoğu’nun karanlık labirentlerinde “eşbaşkanlık” rollerine soyunduk. Kendi sahamızı bıraktık; başkalarının tasarladığı oyunun figüranı olduk.
Bugün en çok gereksinim duyduğumuz şey; günübirlik politikalarla savrulmayan, ulusal çıkarlarını küresel heveslerin üzerine koyan bir devlet aklıdır.
Dünya Trump’ın sabah sinirlenip akşam barıştığı bir tiyatro sahnesine dönüşmüşken, Türkiye kendi kurduğu oyunun rejisörü olmak zorundadır.
Gerçek olan budur: Kendi işini kendi görmek zorundadır.