Fısıltı Gazeteleri, yıllarca, “…Cemaat’in, ordunun içersine kadar sızdığını; astsubay imamların(!), albaylara (bile) talimat verecek düzeye geldiğini…” fısıldadı durdu.
Paranoya, dendi.
Allah biliyor ya, ben de öyle söyledim.
… …
Sonra?
Sonra, Pensilvanya İmamı’nın canlı kasetleri ortalıkta dolanmaya başladı.
İmam Efendi o kasetlerinde; “…Acele etmeyin… Adliyeye, mülkiyeye yavaş yavaş sızacak, yavaş yavaş nüfuz edeceğiz… Tamamen nüfuz etmeden de sesimizi yükseltmeyeceğiz…” diyordu.
“Hadi len” dendi.
Allah biliyor ya, ben o zaman biraz işkillendim! (Hatta bu konuyu birkaç kez bu köşede dillendirdiğimi anımsıyorum.)
… …
Sonra?
Sonra, Pensilvanya İmamı’nın Emniyet kadrolarının büyük bölümünü ele geçirdiğini; benzeri girişimlerini, adliye kadroları üzerinde de sürdürdüğünü, sufle etti birileri.
Gülündü.
Allah biliyor ya; ben de gülmesem bile tebessüm ettim (galiba).
… …
Sonra?
Sonra, Cemaat’in, (dershaneler konusunda) İktidar’a kızdığını gördük.
İktidarın başı büyük bir panikle, “Ne istediniz de yapmadık, ne istediniz de vermedik?” diye karşılık verdi.
Aynı panikle bir iktidar milletvekili çıktı; nankörlük etmeyin modunda, “Emniyeti size bağlamadık mı?” dedi.
O an, bir anda buz kesti ortalık, herkesin nutku tutuldu, kimse konuşamadı.
Allah biliyor ya, o an benim ağzımdan “e artık çüşünüz!” benzeri bir laf çıktı (galiba).
… …
Sonra?
Sonra birden Cemaat’in bavulcusu peyda oldu, “açtırmayın lan bana bavulumu…” dedi.
Millet şaştı kaldı.
Allah biliyor ya, 3 Temmuz Süreci nedeniyle içi kan ağlayan bir Fenerbahçeli olarak, “Aç ülen…” dedim, “Aç!... Açmazsan namertsin…”
Açtı galiba.
… …
Sonra?
Sonra, bir sabah uyandık ki; üç bakan çocuğunun evleri basılmış, üç bakan çocuğu gözaltına alınmış…
İktidar panik oldu.
Çocukların babaları, kendilerine haber verilmeden baskın yapılıp, kendilerinden izinsiz olarak çocuklarını gözaltına alan bu polislere çok kızdı.
Allah biliyor ya, ben de kızdım! İnsan, el kadar sabileri, babalarına haber vermeden, nasıl gözaltına alır!
… …
Sonra?
Sonra, Başbakanın danışmanı ve aynı zamanda iktidar milletvekili olan zat çıktı; “Bunlar milli ordumuza da kumpas kurmuşlardı… Zaten bunların işi gücü kumpastır…” dedi.
Bu defa hepten şaştı millet.
… …
Sonra?
Sonra Başbakan da kızdı. “Bu operasyon, aslında bana karşı yapılmış bir operasyondur. Bilal mahdumum üzerinden, benim üzerime gelmek istiyorlar…” dedi ve ulusal seferberlik ilan etti.
Zaten karışık olan Türk Halkının kafası hepten karıştı!
Allah biliyor ya, benim kafam da karıştı!
… …
Sonra?
Sonra, her şey hepten fora edildi.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin çıktı; “… Yargıtay’daki Cemaat İmamlarından birini ben tanıyorum. Bu muhterem, önemli bir ceza davası dosyasıyla ile ilgili olarak, ne karar verilmesi gerektiği hususunu, dosyanın kısa bir özeti ile birlikte Pensilvanya'ya göndermiştir. Bir savcı, bir hâkim böyle bir şeyi nasıl yapar?” diyerek, kendince olayın vahametini ortaya koydu…” dedi
* * *
Şu yaşananlara bakar mısınız?
Böyle başa böyle tarak yakışır işte.
Böyle halka, böyle devlet.
Böyle seçmene, böyle hükümet.
* * *
Ulu Önder, ısrarla “Laiklik, İslam Toplumlarının olmazsa olmazıdır…” demiş, durmuş.
Niye laiklik?
İşte bu rezillikleri, bu pespayelikleri yaşamamak için.