Dur-durak bilmeyen, yaşam felsefesini “yeni şeyler yazmak” üzerine inşaa eden, yazmadığı zaman kendisini iyi hissetmeyen gazetecilerden biriydi..
Araştırma, soruşturma ve bilgi sahibi olduktan sonra daktilo başına geçen, nadir gazetecilerden biriydi.
 Onun insanlık dışı, karanlık güçler tarafından kalleşçe öldürülmesinden bu yana  28 yıl geçmiş.
Bir yağmurlu Ankara günüydü..
Maltepe Camii avlusunda yer kalmamıştı...
Binler değil, on binler toplanıyordu Maltepe çevresindeki cadde ve sokaklarda.
Rahmetli Prof.Dr. Kurthan Fişek “Uğur rahmet istemiş, ama yukarıdan fazlasıyla geleceğini bilememiş” diyordu.
Neticede çok ıslandık.
Cebeci Asri Mezarlığına kadar yürüyüş kaç saat sürdü bilemiyorum, ama ertesi günü hastalandığımı çok iyi hatırlıyorum.
Hatta namazdan önce avluda birlikte olduğum büyük kızım Yeşim’i bir ara nasıl kaybettim bilemiyorum ama onun da soğuk algınlığından okula gidemediğini hatırlıyorum.
Nasıl hatırlamam, eve akşam üstü geldiğimde bana “ Çok aradım seni, bulmayınca dakikalarca tek başıma ağladım. Hem ağladım hem yürüdüm” dediğini de anımsıyorum.
…….

Meslek yaşamımda Mumcu ile bir çok kez yollarımız kesişti.
İlk karşılaşmamız 1973 yılı Mayıs’ındaydı sanırım. Askerden izinle geldiği gün, Hürriyet’in Milli Müdafaa Caddesi’ndeki Ankara Temsilciliğine uğramıştı.
Temsilcimiz Oktay Ekşi’yi ziyarete gelmişti. İkisi de Ankara Hukuk Fakültesi çıkışlı olduğundan arkadaştılar sanırım.
Kafa sıfır numara…
Sakıncalı Piyade ya…
Henüz kitabını yazmamış ama gerçekten erlik yaptı.
Piyade eri olarak teskere aldı.
Tabii “Sakıncalı Piyade” kitabı onun adını duyurmaya yetti de arttı sanırım.
Anka Ajans’ında rahmetli Örsan Öymen ile iyi bir “ikili” oldular…
Rahmetli Eski Cumhurbaşkanı ve Başbakan Süleyman Demirel’in öz yeğeni Yahya Demirel’in Hayali Sunta kaçakçılığı olayını ortaya çıkarıp, hem kitabını yazdılar, hem de Yahya Demirel’in yargılanmasını sağladılar.
Anka Ajansı, zamanının en güçlü haber ajansı oldu.
Bir çok ünlü gazeteci buradan yetişti.
Mumcu Cumhuriyet’te, Örsan Milliyet’te, Altan Öymen de Hürriyet dahil bir çok gazetede köşe yazarlığı yaptılar.
1983 yılı…
12 Eylül 1980 darbecilerinin yazdıkları faşist anayasanın TBMM’de görüşmeleri sırasında Hürriyet Meclis Bürosu şefi olarak göreve gönderilmem, Genel Yayın Müdürü Rahmetli  Çetin Emeç’in “ Demokrasiye en kısa yoldan dönebilmek için darbecilerin ensesinde olacağız. Her ne duyarsan, her ne görürsen bize aktar. Ben değerlendirmeyi yapar sorumluluğu üstlenirim. Senin başına bir şey gelirse de Hürriyet olarak her an, ailen dahil yanındayız” demişti.
Hürriyet Gazetesi buydu işte…
Büyüktü ve korkusuzdu…
Bunu darbeciler de biliyordu ve Hürriyet tüm gazeteler gün aşırı kapatılırken veya piyasadaki nüshaları toplatılırken, bir kere ve sadece Marmara Bölgesiyle sınırlı olmak üzere “Yasak kardeşim” zılgıtı yemişti…
Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı’ya hazırlatılan 1983 Anayasası görüşmeleri sırasında neler yaşandı veya yaşanıyor ise perde arkası dahil her haberi, ulaşabildiğim kaynaklar vasıtasıyla merkeze aktarıyordum
Gazetecilerin kulise girmesi yasaktı.
O durumda ben de demokrasiden yana olan Danışma Meclisi Üyelerinden tanıdık-tanımadık kim çok bilgiye sahip ise onları Hürriyet Bürosuna davet edip kahve ikram ediyordum.
Tabii bu sohbetler sırasında olan-bitenden haberdar oluyordum.
Sonra bu bilgilerin bir kısmını haber, bir kısmını da o sıralar en çok okunan anonim köşe “Bir Günün Hikayesi” ne fıkra-söylenti-sızıntı olarak aktarıyordum.
İhtilalcilerin “Hop oturup, hop kalktıklarını” duyuyordum.
Haber kaynaklarım sağlamdı…
Cumhuriyet Yazarı Uğur Mumcu sık sık görüşmeleri izliyordu.. Zaman zaman karşılaşıyorduk.
Bir gün ben yazı yazarken kapıda göründü ve “ Kolay gelsin.” Dedi.
Kahve söyledim…
İşi gırgıra vurmaya başlayacaktı sanırım…
“Oğlum, biz gazeteci olarak neden her şeyi yazamıyoruz?”
Şaşırdım. Ciddi mi söylüyordu?
“Neden? Sen de her gün yazını yazıyorsun.”
“Yahu ben veya bir başka köşe yazarı arkadaşım, gerçeklere dayanan bir şey yazsak, gazetemiz hemen kapatılıyor. Gazetenin kapatılmadığı hafta yok. Sizler her şeyi yazıyorsunuz, tık yok. Bir kere olsun kapandığınızı duymadım. Bu ne hal?”
“Bilemem” dedim ve ekledim:
“Bizden korkuyorlar…”
Kahveden bir yudum aldı ve:
“O zaman, ben yazamadıklarımı sana getireyim. Sen yaz, ben de rahatlarım” deyince, kahkahayı patlattık.
“Bak bu iyi fikir. Aman ha,  ihtilalciler duymasın” deyip kahkahalarımızı sürdürdük.
Aslında çok sert görüntü vermesine rağmen son derece esprili, son derece şamata ve son derece arkadaş canlısıydı Mumcu…
Sık olmasa da, Siyah Beyaz Bar’da karşılaştığımız geceler ise siyasetin dibine vururduk.