Lozan hezimet değil Türk halkının onur belgesidir. Bazen toplumsal varlığını göstermek için sadece savaş meydanları yetersiz gelir. Onu diplomasi ile barış antlaşmaları ile taçlandırmak lazım.
24 Temmuz 1923 günü, İsviçre’nin Lozan kentinde imzalanan barış antlaşması, Türk halkının mezarı olarak bilinen Sevr’i tarihin çöplüğüne gömen ve bu antlaşmayı yırtıp atan bir diplomasi zaferidir. Lozan bağımsız bir ulus devletin tapusudur. Bu belge ile Anadolu Türkler için son kale değil artık ebedi bir yurttur. Bu yüce duygunun dünyaya ilanıdır.
Lozan Antlaşmasını “hezimet” olarak gören ne yazık ki ülkemizde de bir güruh vardır. Bunlar “yeni bir tarih yazma” çabası içindeler. Ne var ki bu kendi hezimetlerinin tarihidir. Tarihin seyrini değiştiren bu diplomatik başarıyı küçümsemek, hor görmek asıl emperyalistlerin isteklerini meşrulaştırmaktır. Böylesi hezeyan içinde olanlara Mustafa Kemal söylevinde şu tarihsel yanıtı vermiştir: “Lozan Antlaşması, Türk milleti aleyhine, asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşmasıyla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir SUİKASTİN yıkılışını ifade eden bir belgedir.”
Kısaca Sevr bir “suikast” diyor, daha ne desin.
Lozan Antlaşması ile Mondoros’un utancını, Sevr ihanetini, İstanbul’un işgalini tersyüz ettik. Lozan’a giden yolun taşları 19 Mayıs 1919’da döşenmeye başladı. Lozan’a giden yolda çarıksız neferler Sakarya boylarında toprağa düştü. Türk halkı kadını - erkeği, yedi düvele (Düveli Muazzamaya) karşı, onların koca koca ordularına karşı kağnılarla destan yazdılar. Onu da Lozan’la mühürlediler. Lozan işte bu destanın adıdır. Buna bağımsızlık destanı deniyor. Bu savaşın adı ise “Ulusal Kurtuluş Savaşı”dır.
Peki, Lozan’da kimler vardı. Bir yanda İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan gibi emperyalist güçler…Diğer yanda ise genç bir devletin temsilcisi olarak Türkiye. Lozan’da İsmet Paşa’nın verdiği uğraş sadece diplomasi değil, onur, sabır, kararlılık ve bilgeliğin de uğraşıdır. 8 aylık bu görüşmelerde 143 madde kabul edildi. İsmet Paşa o gün şu sözü söyler: “On yıl birden yaşlandım.”
Lozan’ın içeriği bugün bile ona karşı olanların hala uykusunu kaçırmakta.
*Sevr’de öngörülen Ermeni devleti kurulamadı. *Kürt özerkliği ve mandacılık hayalleri suya düştü. *Kapitülasyonlar kaldırıldı, ekonomik sömürüye son verildi. *İstanbul ve Boğazlar Türk egemenliğine bırakıldı. *İşgal orduları, Dolmabahçe önünde Türk bayrağını selamlayarak geri çekildi
Dahası Lozan zincirlerini kıran, yedi düvele meydan okuyan bir milletin tarih sahnesine başı dik çıkmasıdır. Gerçekten de Lozan bir hezimettir fakat tarihi soru şudur: Kim için hezimet? Bu soruyu izninizle İngiltere Başbakanı Lloyd George yanıtlasın: “Lozan, Türkiye’nin zaferi, İngiltere’nin hezimetidir.” (Kaynak: İngiltere Parlamento Arşivleri, 1923) de saklıdır.
Şimdi anladık mı? Bugün Lozan’a saldıranlar aslında cumhuriyetin varlığına saldırıyorlar. Sindiremedikleri cumhuriyetin aydınlığıdır. Zira Lozan saltanatı değil millet iradesini temel alır. Hilafet yerine halk egemenliğini kabul eder. Lozan kulluktan yurttaşlığa geçiştir. Lozan’a karşı çıkanlar Sevr taraftarları, Sevr bizi paramparça etmiş bir avuç toprak bırakmıştı. Lozan’la Anadolu’nun tamamı Türkiye’ye kaldı. Lozan sonrası emperyalizm “doğal kaynaklarınızı ben sömüreyim siz de dua edin” diyememiştir.
Lozan’la ilgili diğer bir yalan: “Adalar Lozan’da verildi”… Gerçeği bu adalar, 1912 yılında, Osmanlı döneminde Trablusgarp ve Balkan savaşlarında işgal edilmiştir. Türkiye fiili durumu tescil etmek zorunda kalmıştır. Donanması olmayan yorgun bir devletin daha fazlasını yapma gücü yoktu. Lozan’da Anadolu kaybedilmedi kazanıldı. Dikkat edilirse Sevr özlemi çekenler “Lozan’a hezimet” diyorlar.
Sevr haritasına iyi bakınız: Doğu’da Ermenistan, Güneydoğu’da Kürdistan, Batı’da da Yunanistan vardır. İşte Lozan’da bu harita çöpe atıldı. Lozan’da diplomatik zaferle bağımsızlığımızı tescil ettirdik. Geçmişle hesaplaşırken geleceğe dönük yönümüzü çizdik. Lozan’a sahip çıkarken Cumhuriyet’e ve yarınlarımıza sahip çıkıyoruz. Tapumuza sahip çıkıyoruz.
Lozan, Sevr'in kefeni, Türkiye Cumhuriyeti'nin doğum belgesidir.
Ve Lozan, her Temmuz’da sadece anımsanacak değil, onurla sahip çıkılacak bir kutlu davadır.