O Allah ki Rahman sıfatını böylece tecelli ettiriyor. Bu sıfatın bize yansıması ise hoşgörüdür. Bizim de Cenabı Hakkın sıfatı üzerine hareket etmemiz gerekir. Öyle ise biz insanlar, biz aciz insanlara ne oluyor ki kişileri araştırmadan, sormadan, incelemeden, bilmeden yargılıyoruz. Yargısız infaz yapıyoruz. İslam bunun adına nefis terbiyesi, yani tezkiye, tasfiye, içimizdeki kötülükleri atmak, nefsini putlaştırmamak, nefsini put yapan insanlar ben ben diyenler, hoşgörüden uzak duranlar asla felah yani kurtuluş bulamazlar. Bu sözler Mevlana hazretlerinindir. Ve HADİSİ ŞERİFİ ekliyor:

“HASİBU KABLE EN TUHASEBU”, yani, Kimsesizi hesaba çekmeden kendinizi hesaba çekiniz, öfkenizi yeniniz, böylece zafer bulursunuz. Hiç kimse size hesap soramaz.

Hoşgörülü olmanın ikinci şartı ise;

Fertlere ve topluma karşı suhizanna, kötü kanaat, kötü düşünceye dayalı olarak insanların kusur ve ayıplarını araştırmamak, onların gıybet ve dedikodularını yapmamaktır.

Bu temel bir kuraldır. Aynı zamanda İslam’ın haram kıldığı emirlerdendir. Ayıp, araştırmaktan ve gıybetten uzak durmaktır. Hucuret Suresinin ayetleri buna delildir.

Ayetler:

“Ey Müminler! Fasıkın birisi size bir haber getirirse; onun doğruluğunu araştırınız. Yoksa bilmeden, bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra pişman olursunuz. Ama iş işten geçmiş olur.” (Hucurat 6. Ayet, Sayfa 515)

“Ey iman edenler! Kötü zandan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını araştırmayın. Tecessüs yapmayın. Arkadan çekiştirmeyin. Biriniz ölmüş kardeşinin ölü etini yemek ister mi? İşte bundan tiskindiniz değil mi? Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri kabul eder” buyuruyor. (Hucurat 12. Ayet)

Evet, dünyada peygamberlerin dışında hatasız kul yoktur. Peygamberler masumdur, günahsızdır. Onun için hatasız kul olmaz denmiştir. Herkesin mutlaka bilinen veya bilinmeyen bir kusuru vardır. İnsanlar kusurlarının araştırılmasını hatta kendilerine söylenmesinden asla hoşlanmazlar. Elbette ki kusurları söylemek gerekirse bunun da bir usulü bir yöntemi vardır.

TECESSÜZ VE ZAN MANEVİ BİR HASTALIKTIR. Hoşgörünün önünde en büyük engellerden birisidir. Bilhassa arkasından konuşmak, kişiyi çekiştirmek, çok daha tehlikelidir. Yeri gelmişken çok ilginç ve enteresan yaşanmış bir olayı insanların suç ve kusurlarının araştırılması ile ilgili hadiseyi arzetmek isterim:

Bu olay Hz. Ömer R.A. hazretlerinin halifeliği zamanında bizzat Hz. Ömer’in yaşadığı bir olaydır. Bu da şudur:

Bilindiği gibi bütün dinlerde özellikle de İslam dininde içki, kumar, zina, uyuşturucu gibi sekir veren serhoş eden kötü alışkanlık yapan tüm maddeler yasaklanmıştır, yani haramdır. (Bakara Suresi 219, Nisa Suresi 43, Maide Suresi 90-91. Ayetler)

“Ey iman edenler! Şarap-içki-kumar, dikili taşlar, putlar, fal okları, şans oyunları şeytan işidir, pisliktir. Bunlardan uzak durun ki, kurtuluşa eresiniz. Şeytan içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık sokarak sizleri Allah yolundan, zikirden, namazdan alıkoyar. Bunların kötülüğü açıktır. Artık bunlardan vaçgeçtiniz değil mi?” (Maide Suresi 90-91. Ayetler)

Buna rağmen kronik nitelikte olan kötü alışkanlıklara maalesef alışmak kolay, ama bu alışkanlıkları terk etmek ise son derece zordur. Tedavi gerektirir. Tıbbi bir hastalıktır.

Adalet sarayının ışığı olan İslam’ın ikinci halifesi Hz. Ömer R.A. hazretleri şu olayı anlatıyor:

HANZAL veya İKİNCİ VARYANTTA İSE EBU DÜNYA adında bir kişinin gece evinde kadınlı erkekli içki meclisi kurdukları, içki ile eğlendikleri haberi Hz. Ömer’e ulaştırılıyor. Ebu Dünya evinde içki meclisi kuran kişiyi bilgili, alim zat, Müslüman olmuş, çok istediği halde içkiyi bırakamamış. Bu beladan kurtulamamıştır. Kendisi Zebur’u, Tevrat’ı ve İncil’i ve Kur’an’ı en iyi bilen bir bilgindi. Ama içkiye müptelaydı. Gizli gizli evinde içerdi. Hz. Ömer R.A. haber üzerine eve baskın yapıyor. Adamın evine varıyor, ev duvarla çevrilmiş vaziyette, kapı kilitli olduğu için duvardan aşarak eve giriyorlar ve ev sahibini sarhoş halde meclisteyken yakalıyorlar. Yani suçüstü yapıyorlar. Sonra kendilerene Hz. Ömer teşhir ve haad cezası veriyor.

Teşhir: Bir insanın işlediği kusurdan dolayı onu cezalandırmak için toplum içerisinde gezdirmektir.

Haad: İçki içen, caddelerde içki içen, meyhane açan bir kimseye verilen 100 deynek vurma cezasıdır.

Bu kişi, Hz. Ömer’in verdiği bu hükme itiraz ediyor ve itirazını şu ayetlerle ispat ediyor.

“Allah kötü sözün açıkça söylenmesini (kusurların açıklanmasını) sevmez. Ancak kul hakkı, haksızlığa uğrayan başka Allah her şeyi işitici ve bilicidir.”

“Bir iyiliği açıklar, yahut gizlerseniz, bir kötülüğü gizler ve (affederseniz) şüphesiz yüce Allah fazlası ile bağışlayıcı, affedicidir ve her eyi kadirdir.” (Nisa Suresi, 148-149, sh. 101)

Ya Ömer, ben bir hata ettim. İçki içtim. Ama sen beni cezalandırmada üç hata yaptın, diyor.

Birinci hatan, Allah Kur’an’da Nisa Suresi 148-149. Ayetlerinde ortada bir kul hakkı yoksa başkasına zulüm yapılmıyorsa, gizli bir günahı Allah açıklanmasını sevmez, Allah sırları gizleyin buyururken sen bana teşhir cezası veriyorsun. Aleme beni ilan ediyorsun. İnsanların yüzlerine bakamaz hale getiriyorsun. Bu ayete aykırı değil midir?

İkinci hatan: Bana haad cezası, deynek vurma cezası veriyorsun. Bu ceza İslam’da içkinin açıktan açığa içildiği kimselere verilen bir cezadır. Allah gizli gizli yapılan günahları kişi ile kendi arasında görüyor ve af dilemesi halinde bağışlayacağını bildiriyor. (Nisa 149)

Üçüncü hatan ise; Ya Ömer, Allah evlere VE’TÜLBİYUTE MİN EBVABİHA. Yani; Ey iman edenler, başkasının evlerine girerken mutlaka izin isteyin ve mutlaka kapıdan girin, buyurmuşken, sen bacadan, yani duvardan aşarak girdin. Hatta; zina eden ve şahıslar tarafından suç üstü yapılıp huzurullaha getirilen MOİZ adlı bir kişiyi zina halinde diğer tarafından görülüyor. Tutup Resulullaha getiriliyor. Resullallah SAV. Onları o halde görüp yakalayıp Resulallaha getiren kişiye diyor ki; Allah onları o durumda gördü, onlara o anda ceza vermedi. Sen de görmemezlikten gelseydin. Hatta üzerlerine bir örtü örtseydin de mahkemeye getirmeseydin ve bizi hüküm vermeye ve bu insanları cezaya çarptırmaya mecbur bırakmasaydın diyor. Yani suç gizliyse affı mümkündür. Ancak alanen işlendiği zaman mahkemeye düşer. İşte o zaman hüküm adaletindir.

(Sürecek)