Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı keser.” – Karl Marks

*

Genelde ihaneti, bir dostun sırtından hançerlemesi olarak tanımlarız. Oysa ihanet bazen kökünden sökülen bir zeytin ağacının gövdesinde gizlidir. Ülkemizde ihanet kavramı değişti. Artık ihaneti “ihanet” yapanlar değil, ona karşı çıkanlar oluşturuyor!

Her derdimize deva kabul edilen, barışın, bereketin, ölümsüzlüğün simgesi bu ülkenin kadim zeytin ağaçlarıdır. Yüz yıllardır kökleriyle toprağın derinliklerine sarılan, dallarıyla göğe yükselen ağaçlar… Şimdi Milas Akbelen’de, üzerindeki zeytinlerin toplanmasına bir ay kala, şairin deyimiyle “gök ekini biçer gibi” kökünden sökülüyor. Bu ülkenin öz be öz vatan evladı olan zeytin ağaçları, sözde “milli servet” uğruna iş makineleri ve buldozerlerle yok ediliyor. Zeytin ağacına sarılıp gözyaşlarıyla köklerini sulayan kadınlar ise “hain” ilan ediliyor.

Artık zeytinleri savunursan hainsin! Ağaçlara kıymayın dersen teröristsin! Toprağım, suyum, havam kirlenmesin diyorsan, “zeytinimi kömürün karasına değişmem” diyorsan, geçmiş olsun: “Memleket düşmanı ”sın.

Asıl hainler kim acaba?
Gelecek kuşaklara nefes alacak ortam bırakmayan, her şeyin parayla alınıp satılacağını sananlar mı? Yoksa bu ihanete “dur” diyenler mi?

Ülkenin madencisi, siyasetçisi, rantçısı el ele vermiş toprağı yağmalıyor. Bunun adına da “milli kalkınma” diyorlar. Aynı kişiler sofraya oturunca zeytinyağının en kalitelisine ekmeği banıyor. O yağı gövdesinden süzen zeytin ağaçları kepçelerle parçalanırken tek söz etmiyorlar. Dahası, sıkılmadan “yerli ve milli üretim” diyebiliyorlar. Oysa gerçekte ihanetin en yerli ve millisi işte budur!

Haliyle Karl Marks’ın veciz sözü yankılanıyor kulaklarımızda:
“Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı keser.” İşte o söz, dalında meyvesiyle kesilen zeytin ağaçlarının kanayan gövdesinde yeniden doğrulanıyor.

Çıra gibi yakılan bir zeytin ağacı kimin vatana sadakatinin eseridir acaba?
Kömür ve diğer madenler için kesilen on binlerce zeytin ağacı hangi sadakatle açıklanabilir?
Çocuklarına sadece beton bloklar bırakma yüzsüzlüğü mü vatanseverliktir?

Hainlik başka türlü işliyor ülkede. Yerli–yabancı herhangi bir şirket, devletle kol kola giriyor. Yasalar onlar için uzatılıyor, kısaltılıyor, hatta esnetiliyor. Ardından kepçeler, buldozerler giriyor zeytinliklere. Ağaçlar kökünden sökülüyor, toprak gasp ediliyor. İşin en acı yanı, zeytinine sarılıp sahip çıkan köylü “hain” ilan ediliyor.

Üç kuruşluk kâr için toprağı, havayı, suyu kirletenler; doğanın binlerce yıllık dengesini bozanlar, çocukları zehirleyenler hain sayılmıyor. Savunanlar hain ilan ediliyor.

Doğa, er geç bunun hesabını sorar. Kesilen her zeytin ağacı, sofrandan eksilen ekmek demektir. Ormandan eksilen her ağaç, akciğerlerine dolan zehir demektir. İhanet ettiğin doğa, yarın en ağır şekilde cezalandırır. Bazen zapt edilemez seller, bazen hortum rüzgârları, bazen dolu, bazen zamansız don, bazen de kavurucu sıcak olarak çıkar karşına.

Bugün katlettiğin ağaçların yarın gölgesine muhtaç olduğunda iş işten geçmiş olacak. Hainin kim olduğunu öğrenmen de bir anlam ifade etmeyecek. “Ölmez ağaç” dediğimiz zeytin bin yıl yaşar. İhanetin gölgesi ise ülkeyi bin yıl karartır. Bugün susar, zeytinine sahip çıkmazsan; yarın çocukların zeytin dalını tutamaz, ihanetin dikenleri gelir ellerine.

Soru çok açık: Zeytinden yana mısınız, ihanetten yana mı?