Atatürk’ün ömrünü adadığı “laik eğitim sistemi”, kanırta kanırta “yobaz eğitim sistemine” dönüştürülüyor.
MEB belirtkesinin meşalesi, her geçen gün, biraz biraz söndürülüp, karartılıyor.
Bir “püflük” canı kaldı meşalenin.
Onun da günü ve saati bekleniyor. O gün ve o saat gelince, tümden söndürülecek.
Loş bir karanlık(!) egemen olacak ülkeye (şimdilik).
Böylece de gizli ajandanın ilk iki çeyreği hayata geçirilmiş olacak.
* * *
Gizli ajandanın tamamlanmasına iki çeyrek kaldı; Tanrı bu Ülkenin ve de bu coğrafyanın yardımcısı olsun.
Bu son iki çeyrekte olacakları ve yapılacakları dillendirmek bir yana, düşünmek bile istemiyorum.
* * *



İslam Ülkelerinin ve de günümüz Türkiyesinin Bakanları ve de etkin görevlileri; görev alanlarına giren konularda; çağı yakalamak adına, çağdaş ve bilimsel atılımlar yapma yerine; ülkelerinin, çağın gerisinde kalması için elinden geleni ardına komuyor.
Her bir bakan, adeta “ülkenin ve toplumun geri bıraktırılmasından sorumlu bakan” gibi çalışıyor.
Tıpkı bizim Milli Eğitim Bakanımız gibi.
Sayın Bakan, sanki gençlerin eğitiminden ve yetiştirilmesinden sorumlu bir bakan değil de; diyanetten sorumlu bakan.
Aklı fikri türbanda ve mescitte.
Bu dünya için yaptığı hiçbir şey yok; akıl fikir öte dünyada.
Okullar, öğrenciler yerlerde sürünüyormuş, eğitim düzeyi düşüyormuş… umurunda değil.
* * *
Şunu demek, şunu vurgulamak, sözü şuraya getirmek istiyorum.
TIMSS (Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması) ve PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) tarafından yapılan, uluslararası matematik ve fen bilimleri sınavlarına göre; başarı sıralamasında; Singapur, Güney Kore, Japonya, K.İrlanda, Belçika, Finlandiya ve İngiltere üst sıralarda yer alıyor.
Başarısızlık sıralamasında ise, din eğitiminin yoğun olduğu İran, Katar, Bahreyn, Ürdün, Filistin, S.Arabistan, Endonezya, Fas, Umman ve Gana gibi ülkeleri görüyoruz.
50 ülke arasında, ülkemizin bu sıralamadaki yeri, 35. Sıra…
Avrupa Birliği (AB) ülkeleri arasında da sonuncuyuz.
Bu utanç, başta AKP İktidarı ve Milli Eğitim Bakanı olmak üzere, size, bize, hepimize yetmez mi?
Yobazlığın bu denlisi niye?
Hedefi uzay olan, bilim olan, fen olan, hastalıklara deva bulmak olan, daha iyi, daha rahat, daha uygarca yaşamak olan gençler yetiştirmek yerine; IŞİD kılıklı gençler yetiştirmekte ısrar niye?
Niye bu uygarlık düşmanlığı?
Çağın gerisinde kalmak için bu direnmek, niye?
Karanlık ortamların ürünü bu gizli ajandayı yürürlüğe koyma çabası niye?
Bütün bunları göre göre, “hayır, yok böyle bir şey!” diye inkâr niye?