Son derece iyi iletişim içerisinde olduğumuz Sayın Aykut Kartal'ın 29 Mart tarihli yazım için gönderdiği ileti şöyle:

"Bent yapım işinden hisse alımını ilk defa duydum. Anladığım kadarıyla sulanan araziden bir bedel alınarak, bu benti yapanlara kira ödenecek gibi bir ortaklık. Bu sistemi başka yazınızda açıklarsanız mutlu olurum.

İşletme okumuş, MBA Yüksek Lisansı yapmış biri olarak gerçekten ilk defa duydum. Ekonomi tarihleri derslerinde de bu tip ortaklıklardan bahsetmediler. Bu bağlamda sistemi öğrenmek için yazacağınız yazıdan istifade etmek isterim. Tekrar saygılarımla..."

de, kim veya kimler tarafından düzenlenmiş olduğunu bilmiyorum. Oranlar bugün değişmiş olabilir. 1950'li yıllarda, yerli tohumla buğday en fazla bire-on oranda mahsul veriyor, pirinç ise bire-kırk veriyor. Ayrıca, buğdayın kilosu bir lira, pirincin kilosu iki lira, yani buğday ekiminden pirinç ekimine dönülünce kazanç sekiz katı artıyor.

Arazi sahibine,"Tarlanı sulayıp; pirinç ekilecek hale getirelim, mahsulü paylaşalım." deyince geliri dört kat artmış oluyor. Bunun sağlanması için suyun yükseltilmesi ve yükselmiş suyun geniş arazide organizesi gerekiyor. Bu da hem önemli oranda ciddi bir para ve organizasyon gerektiriyor.

Bu durumu fark edip düzenleyenin, zekâsına şu anda gıpta ediyorum. Ekonomik kural uyguladığını da sanmıyorum. Başlığa aldığımız, "farkı, fark eden" biri olması gerekir.

Bunu uygulayan Osmancık arazisinde bir kaç firma vardı. O şirkette hissesi olanlara gıpta edilirdi. Çünkü bir hisse bir ailenin yıllık geçimini sağlamaya yetiyordu...

Çizsu Tarım Ortaklığı; Osmancık'taki şirketleri örnek alarak İskilip'e bağlı uygun arazisi olan köylerle ve köyde yaşayan halkla anlaştı. Anlaşmaya göre şirket araziyi pirinç ekilecek hale getirecek, bent yaparak suyu yükseltecek ve 35 yıl boyunca toplanacak mahsulden pay alacaktı.

Çizsu Tarım Ortaklığının kuruluşu ve çalışması sürerken hisse almış, yakından tanıdığım iki kardeş vardı. Onlar hisselerini satışa çıkardılar.

Bu kadar kârlı bir işin hissesini neden sattıkları sorulunca, yakın dostlarına şöyle dediler:

"Arazisi ekilecek köylerden birine devlet okul yaptı. Okul inşaatına boşa akan suyu vermediler. Su jandarma zoru ile Valilik tarafından müteahhide temin edildi. Boşa akan suyu, köyüne yapılan okula vermeyen insanlar, ürettikleri pirincin yarısını şirkete vermezler." dediler. 25 bin liralık hisselerini 15 bin liralık iki bono ile 30 bin liraya sattılar. Bu şirketten kâr sağlayan sadece onlar oldu. Şirketin şanssızlığı yapılan benti selin götürmesi oldu. Ama şirket bundan yılmadı. Çalışmaya devam etmek istedi. Ancak, anlaşmazlıklar, kavgalar sonuç almayı engelledi.

Kardeşlerin, "Boşa akan suyu köyüne yapılan okula vermeyenler, ürettikleri mahsulün yarısını, anlaşmaya uyarak şirkete vermezler!" görüşü haklı çıkmıştı.

"Farkı, farklı insanlar fark eder!" diyenin de işin inceliğini ortaya koyuşu doğrulanmış oldu.

Yazımı yayınlanmadan önce, Sayın Metin Erişken ile de paylaşmak istedim ve kendisine gönderdim. Sayın Erişken yazımı inceledikten sonra bana şu şekilde bir ileti gönderdi:

" Yazı tez haline gelmesi için:

'Yapılan işin amacı ,detayları,işleyişi,ve sonucu ... karlılığın iki tarafa mutluluğu ülke ekonomisine katkısı ve yeni bir işkolu yaratılması anlatılmalı. İkinci bölüm tezden ayrı değerlendirilmeli (Ortaklıktan ayrılma işi kar-zarar meselesi).Benim görüşümdür.

Saygılarımla...'"

Sayın Erişken'in ele aldığı konu tabii ki işin akademik boyutu, ancak ben burada başlıktan da anlaşılacağı üzere bir farkın, ya da ince bir detayın nasıl algılandığını, insanların bir okul yapımı için müteahhide su vermeyen köy halkı yüzünden, gelecekte yaşayabilecekleri sıkıntıları önceden farklı bir bakış açısı ile değerlendirerek neden hisselerini satma noktasına geldiklerini anlatmaya çalıştım.

Ülkemizde yaşanmış bir çok örnek vardır. Aynen bu örnekte olduğu gibi. Ama nerelerde başarılı olundu, nerelerde başarısız olundu, sıkıntılar nelerdi, nasıl aşıldı, tabii ki araştırılıp akademik bir çalışma yapılarak ortaya konması bundan sonrası için iyi olacaktır.

En güzel günler sizlerin olsun.