Önceki gün, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günüydü. Takvimler 20 Kasım’ı gösterdiğinde biz hep aynı soruları soruyoruz: Gerçekten çocuk haklarını konuşup onları koruyabiliyor muyuz? Yoksa onların geleceği, bizim utancımıza mı sıkışıyor?
İstanbul Barosu’nun son raporunu okuyan herkes gibi ben de insanlığımdan utandım, diyebilirim. Binlerce çocuk… Evet, binlercesi:
Cinsel istismar mağduru,
Okul yerine ucuz işçilikle ağır işlerde çalıştırılıyor,
Tarikat yurtlarında karanlığa terk edilmiş,
Çocuk yaşta iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor,
Mafya babalarının, uyuşturucu tacirlerinin hedefi hâline geliyor…
Ve biz hâlâ “çocuklar geleceğimizdir” demeye devam ediyoruz.
Eğitim Sen raporları bir başka karanlığı gösteriyor: Binlerce çocuk okulunu bırakıyor. Kimi tarlada çalıştırılıyor, kimi sanayide “çırak” adı altında sömürülüyor, kimi sokağın ortasında uyuşturucu pazarının içine çekiliyor. Kimisi ise daha çocukken suçla tanıştırılıyor; devletin sosyal politikalarının olması gereken yerde mafya örgütleri “yetim kartviziti” dağıtıyor.
Soruyorum:
Eroin tüccarlarının hedefindeki çocuklar için ne yapıyoruz?
Tarikat yuvalarının karanlığına çekilen çocuklar için ne yapacağız?
Okuldan koparılan, açlıkla sınanan, umudu çalınan çocuklar için ne düşünüyoruz?
Bugün bu soruları sormazsak, üzülerek yazıyorum, yarın onları gömecek mezar ararız.
Çünkü:
Sosyal devlet yoksa çocuklar sokaktadır.
Laiklik zayıflıyorsa çocuklar tarikat yurtlarının “malzemesi” olur.
Hukuk işlemiyorsa çocuklar mafyanın kucağına düşer.
Devletin eli yoksa çocuğu karanlık güçler yakalar.
Bizim payımıza düşen de yalnızca acı haberlerin ardından “vah tüh” demek olur.
Artık bunlarla yetinmekten öte bir şeyler yapmak zorundayız.
Zira çocukları korumanın başka bir yolu yok.
Çocuk, hukukun olduğu yerde güvende olabilir.
Çocuk, laik eğitimde özgür olur.
Çocuk, sosyal devlette güvencelidir.
Çocuk, barış içinde bir ülkede büyüyebilir.
Bu ülkenin çocuğu için umut istiyorsak; tarikat yurtlarını kapatmamız, çocuk işçiliğini bitirmemiz, mafyanın kökünü kurutmamız, uyuşturucuya karşı gerçek bir devlet mücadelesi vermemiz, çocuğu da, aileyi de, okulu da koruyan bir sosyal adalet sistemi kurmamız gerekiyor.
Başka hiçbir şey çocukların hak ettiği yaşamı sunamaz.
Ve Oğuz Atay’ın dediği gibi: ÅgVerelim dünyayı çocuklara.Åh
Fakat önce dünyayı çocukların yaşayabileceği bir yer hâline getirmemiz gerekiyor. Zira başka çözüm yok. Çocuklarımızı koruyamıyorsak hiçbir şeyi koruyamayız.
Dünya Çocuk Hakları Gününde, bir vicdan günü olarak, kendi geleceğimize sahip çıkma
günü olarak değerlendirmek gerekiyor.
Çocukları konuşalım; haklarını, hayatlarını, hayallerini konuşalım.
Fakat artık konuşmayı aşıp… Uğraş vermemiz gerekiyor.