Yıl 1946

Yurtdışında eğitim gören Gemi İnşa Mühendisi Fethi Algon, yurtdışında kalıp rahat bir ortamda paşa paşa yaşamak dururken; yoktan var olan, yoksul yurduna yararlı olmak, bilgi ve birikimlerini yurttaşlarıyla paylaşmak için ülkesine döner.

Çıkar devlet katına; kendini tanıtır, görev ister.

Yetkili görevliler, bu idealist mühendisin, Marmara ya da Ege Bölgesinde bir görev isteyeceği düşüncesiyle önüne bir harita koyarlar.

“Seç” derler, “nereyi istersin?”

Fethi Algon, parmağını Van Gölü’ünün üzerine koyar.

“Burayı istiyorum…” der.

Görevliler şaşkındır.

Yurtdışında eğitim görmüş bu idealist mühendise, “Emin misin?” derler.

“Evet” der Fethi Algon.

Şaşkınlıktan kurtulan görevliler, bu kez duygu sağanağına kapılır.

Tatvan’a atama işlemi yapılır; atama belgesi ve harcırahı elden verilir; “her türlü sıkıntında arkandayız…” denir, yolcu edilir.

* * *

Fethi Algon, alır eşini ve iki oğlunu; biner Kurtalan Ekspresi’ne; önce Siirt Kurtalan'a, oradan da 8 saat süren bir yolculuktan sonra (122 km) Tatvan'a varır.

Tatvan’a vardığında manzara şudur….

Kocaman bir iç deniz…

Deniz olmasına deniz de; nasıl değerlendirilebilir, bilen yok.

Deniz taşımacılığı yok.

Yol yok

Elektrik yok

Su şebekesi yok

Bakkal yok

Okul yok.

Türkçe bilen yok

O yok, bu yok, şu yok…

Yokluklar ülkesidir sanki Tatvan…

Eşi der ki, “ Bu yokluklar ülkesine bizi niye getirdin Fethi?”

“Fethi Algon yanıt verir, “ Olmayan yokları, var etmek için…”

* * *

Fethi Algon, önce olmayan elektriğin Tatvan’a gelmesini sağlar.

Sonra da tersaneyi kurma çalışmalarına başlar.

Ardından, Van Gölü üzerinde yolcu taşımacılığı yapacak gemilerin, kosterlerin, römorkörlerin üretimine girişir.

Bu süre içinde eş zamanlı olarak; Ahlat, Erciş, Van ve Gevaş iskeleleri yapılır.

Yıl 1950…

İskelelerin tamamlanmasıyla birlikte Van Gölü üzerinde yolcu taşımacılığı başlar…

Siirt Kurtalan'a gelenler; karayolu ile Tatvan'a, oradan da bu iç denizin ulaşım olanağından yararlanarak nereye gidecekse, oraya ulaşır.

Yerleşim merkezleri arasında sağlanan ulaşım kolaylığı, yörenin ekonomisini de canlandırır.

* * *

Ancak o günün koşullarında, karayolu taşıtları ile deniz yolu taşıtlarının varış ve kalkış saatleri arasında sağlıklı bir uyum sağlanamaz.

Feribot saatlerini yakalayamayanlar, geceleme sorunu yaşamaya başlar.

Bu işin soğuğu vardır, karı vardır, kışı vardır.

Fethi Algon bakar ki, feribot saatlerini yakalayamayanlar, geceleme sorunları yaşıyor; konuyu Denizcilik Bankası yetkililerine iletir; yörenin, bir otele gereksinimi olduğunu, hatta bunun elzem olduğunu anlatır.

Bunun üzerine, vatandaş feribot beklerken rezil olmasın diye; Doğu Anadolu'nun ilk ve tek dört yıldızlı oteli, (Tatvan'a) inşa edilir;

Personelinin eğitimi için de İstanbul'dan Yalova'dan şefler, otel müdürleri getirilir.

Otelin adı da Denizcilik Bankası Oteli olur.

Fethi Algon’un hayalleri büyüktür; Tatvan’la yatar, Tatvan’la kalkar…

Bu amaçla tersane arazisi yerleşke haline getirilir.

1950 gibi yokluklar yılında, Van Gölü'nde, bizzat inşa ettiği yelkenleri yüzdürür, yelken yarışları yaptırır.

Çevre illerden, ilçelerden ve hatta köylerden sayısız insan, yelkenlileri izlemeye, görmeye gelir.

İnsanlar mutlu, bir o kadar da şaşkındır.

* * *

Fethi Algon'a devletin gönderdiği paralar, Diyarbakır üzerinden gelmektedir. Çünkü en yakın banka (T.C Ziraat Bankası) oradadır.

O günler, itin, uğursuzun, eşkıyanın cirit attığı yıllardır.

O yörede de Mecido adlı namlı bir eşkıya vardır. Önüne geleni soyan bu eşkıyaya, jandarma bile bulaşmak istememektedir.

Devletin Fethi Algon’a gönderdiği paralar, bu gözü kara eşkıyaya takılmaktadır.

Fethi Algon, gelsin beni görsün diye Mecido'ya haber salar…

Mecido bir eşkıyadır ama sonuçta devletin namlı bir adamı çağırmıştır kendisini.

Kalkar gider.

Mühendis Fethi Algon derdini sorar, eşkıya Mecido’ya…

Mecido, “Adam vurdum, eşkıyayım diye kime bana iş vermez, ne yapayım” der.

Fethi Algon, 1.90 boyundaki bu dev adama, Tatvan Tersanesi Yerleşkesinde, bekçilik işi verir.

Mecido eşkıyalığı bırakır.

Karda tipide çoru çocuğu okula götürmek dahil her işe canla başla koşar. Tersanenin has adamı olur.

Tatvan'da okul yoktur.

Mühendis Fethi Algon'un oğlanlar okula başlayacak yaşa gelince; kaymakama, valiye çıkıp, okul konusunu dile getirir.

Yıl 50’li yıllardır.

Vali de kaymakam da “nerede bizde okul yapacak para” deyip, sıyrılırlar, işin içinden.

Fethi Algon pes etmez.

Bulur buluşturur, tersane yerleşkesi içinde kara tahtalı bir oda oluşturur; 25 öğrencinin eğitim alacağı bir derslik kurar, valiye kaymakama haber salar, atayın öğretmeni.

Böylelikle Tatvan'ın ilk ilkokulu açılır.

Öğrenci sayısı 25'dir.

Bunun 23'ü, Türkçeyi, ilk defa okulda duyar.

Fırsat buldukça Fethi Algon da derslere girer, fahri öğretmenlik yapar.

* * *

Fethi Algon ve Ailesi 1959 yılına kadar Tatvan'da kalır.

Günümüzde bile Bitlis il merkezinin daha önünde anılmasını sağlayan altyapıyı oluşturur Tatvan’da.

Sonra?

Sonra geldikleri yer olan İstanbul'a dönerler.

Bozulan Türkçeleri nedeniyle çocukların lakabı artık kırodur İstanbul'da.

Zaman zamanı kovalar.

Çocuklar büyür.

Çocukların küçük olanı Atilla, yıllar sonra Denizcilik Bankası'nda müfettiş olur.

1970’li yıllar.

Tatvan’da bir denetleme işi vardır.

Atilla Algon gönüllü olur.

Yine Kurtalan Ekspresi ile Bitlis ve Tatvan…

Tatvan'da babası zamanında açılan Denizcilik Bankası Oteli’ne yerleşir.

Resepsiyonun önünde dev gibi ama beli bükülmüş bir adam vardır. Resepsiyon görevlisiyle kavga etmektedir. Üstü başı perişandır.

Atilla zar zor tanır bu adamı.

Babasının, eşkıyalığı bıraktırıp, işe aldığı eşkıya Mecido’dur o adam.

Tanıtır kendini Mecido’ya

Sarılır, ağlaşır, dertleşirler…

Babası gittikten sonra onun yerine gelenler, ne yapıp edip, Mecido eşkıyadır, adam vurmuştur, katildir diye kovmuştur onu Tatvan Tersanesi’nden…

Mecido, oğlunun açtığı bakkal dükkânı geliri ile kıt kanaat geçinmektedir(ler) Tatvan'da.

Üzgündür Küçük Algon

Tatvan, çocukluğunun Tatvan’ı değildir artık.

Babasının Tatvan’dan ayrılmasıyla birlikte, Tatvan eski yokluk ve yobazlık günlerine dönmeye başlamıştır.

… …

Olan biteni yakın bir dostuna anlatır

“Sorarım sana…” der; “Fethi Algon da devletti, ondan sonra gelenler de? Ne fark etti? Ne değişti?

Bu devlet nasıl bir şeydir; hele bir deyiverin bana…

Biri geliyor devleti, devlet yapıyor; o gidiyor devlet çöküyor.

Böyle bir şey olabilir mi?”

O an o konuşmalara tanık olan bilge bir kişi yanıt verir; “Olur evlat olur. Burası talihsiz bir coğrafya. Yobazı çok, adam gibi adamı az, bir ülke… Baban gibi biri gelir, canını dişine takar ihya eder bulunduğu yeri… O gider, başkaları gelir; kendi(leri) bir iş yapmadığı gibi yapılanları da rezil eder(ler)… Bu coğrafya, talihsiz bir coğrafyadır evlat…”