Köy Enstitüleri… Cumhuriyet’in yüz akı, halkın alın teriyle yoğrulmuş sessiz bir devrimin adı. Varlığıyla coğrafyayı, ruha kattığı aydınlanmayla geleceğe yön veren bir eğitim hamlesi. Ve o hamlenin içinden doğan binlerce meşaleden biri: Ali Arı (Oğuztürk). Onun hikâyesi, kızı Güler Özçelik’in gözünden, sesiyle, belleğiyle ve güçlü bir vefa borcuyla ete kemiğe bürünüyor: “Babam ve Köy Enstitüleri”.
BİR BORCUN KİTABI
Güler Özçelik, kitabın daha sunuş kısmında bu eserin yalnızca bir anı anlatısı değil, aynı zamanda içsel bir borcun ifası olduğunu belirtiyor. Yaşamının temel harcını oluşturan bu eğitim modelinin ruhunu; kişisel olanla toplumsal olanın kesişmesinde, yaşanmışlık ve vicdani sorumluluk ekseninde kaleme alıyor.
Kitap, Ali Arı’nın (Oğuztürk). hikâyesiyle başlasa da özünde bir kuşağın, bir ideolojinin, bir toplumsal aydınlanma projesinin öyküsünü anlatıyor. Sayfalar ilerledikçe kişisel tarih, ulusal bellekle kaynaşıyor; baba yalnızca bir kişi değil, bir dönemin taşıyıcısı, bir devrimin tanığı hâline geliyor. Yazarın ifadesiyle:
“Köy Enstitüsü mezunlarının yaşam öyküleri, Cumhuriyet’in sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik gelişimine tanıklık eden canlı birer belgedir.”
“TONGUÇ BABA’NIN VERDİĞİ SAVAŞ”
Kitabın ilk sayfalarında, eğitim tarihinin mimarları olan Tonguç Baba (İsmail Hakkı Tonguç) ve Hasan Âli Yücel’in idealleri; üretimle eğitimin birbirinden kopmaz bağını kuran, 1940’ların yokluk içinde yaratılan mucizesi içten bir dille ve derin bir duyuşla anlatılıyor. Akçadağ Köy Enstitüsü’nün kuruluşundan yalnızca bir buçuk yıl sonra kendi elektriğini üretmesi, okul binalarını öğrencilerle birlikte inşa etmesi, kitaptan çıkıp yaşayan bir model gibi önümüzde duruyor.
“Öğrenciler, enstitüdeki tüm kömürü ocaktan kendileri çıkardı. Yedi ay süren çalışmaların sonunda elektrik santrali kuruldu...”
Özçelik’in kitabı, Köy Enstitüleri’ne uygulanan adaletsizliklerin, iftiraların ve ihanetlerin de altını çizerken; bu acı gerçekleri geçmişe bir ağıt değil, geleceğe bir uyarı olarak kaydediyor.
BİR KIZIN BABASINA, BİR HALKIN KÖY ENSTİTÜLÜ NESLİNE VEFASI
Bu kitap, sadece bir baba-kız ilişkisi değil; bir arayış ve bir yüzleşme: Şair yürekli bir kızın, eğitimci bir babanın ve ömrü boyunca yoksulluk içinde yoksulluğa karşı savaşmış bir kuşağın hikâyesi. Yazar, öğretmeniyle, okulu ve kökleriyle yeniden bağ kurarken, bu duyguyu benim de bir şiirimde dile getirdiğim gibi şöyle özetleyebiliriz:
Cılavuz’da, Akçadağ’da, Pulur’da
Yurtsever insanlar yetişti burda
Kıvılcımlar olup dağıldı yurda
Karanlığa ışık Köy Enstitülü
Bu dizelerdeki “ışık” yalnızca bir metafor değil; Cumhuriyet’in en özgün eğitim modelinin özü, emeği ve umududur diye düşünüyorum.
BİTMEYEN BİR AYDINLANMA YOLU
“Babam ve Köy Enstitüleri”, yalnızca nostaljik bir anı değil; üretimin, emeğin, eğitimin ve dayanışmanın toplumları nasıl dönüştürdüğüne dair güçlü bir anımsatmadır. Köy Enstitüleri’nin kuruluş ilkeleri, bugün dahi yolumuzu aydınlatacak bir eğitim anlayışını miras bırakıyor. Çünkü yine aynı şiirimde söylediğim gibi:
Toprağa can verdi alınlar teri
Tarih görmemişti böyle eseri
Onlar yaşasaydı kalmazdık geri
Karanlığa ışık Köy Enstitülü
YOLUMUZ AYDINLIK, İZİMİZ BELLİDİR

Güler Özçelik’in “Babam ve Köy Enstitüleri” adlı eseri, adı hafızalara çivilenmiş Köy Enstitüsü ruhunun nasıl var edildiğini, nasıl yaşatıldığını ve nasıl geleceğe devredilmesi gerektiğini anlatıyor. Geçmişin ışığını bugünün karanlığına düşüren bu hikâye; yalnızca bir tarih çalışması değil, bir bellek yoklaması ve bir vefa borcudur.
Daha önce Yollar, Düşlerim, Yamalı Bohça, Arsız Otlar, Sen de Gidersen, Atlasın Şirin Dostları, Sesin Ritmi gibi şiir kitaplarıyla tanınan Özçelik, bu defa “Babam ve Köy Enstitüleri” ile yalnız bir anı çalışması yapmıyor; aynı zamanda bu ülkenin aydınlık yoluna bir ayna tutuyor. Köy Enstitüsü mezunlarının yaşam öyküleri, Cumhuriyet’in sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik gelişimine tanıklık eden canlı belgelerdir.
SONUÇ OLARAK
Ali Arı’nın (Oğuztürk) izinde, Tonguç Baba’nın yolunda, Cumhuriyet’in aydınlık pınarlarını savunmak; bu topraklarda eğitim ve emek üzerine yazılacak her satırın namus borcudur. Güler Özçelik, kitabında “O sadece benim babam değildi; o Cumhuriyet’in ‘ışık yakma’ ülküsünü taşıyan bir aydındı.” diyerek, bir vefa borcunu hakkıyla yerine getiriyor. Kitabın sayfaları arasına insan varlığını yükleyen, yürekle kalem arasında kurulmuş bir eser olarak raflarda yerini alıyor. Köy Enstitüleri gerçeğini öğrenmek için kapsamlı bir başvuru kaynağı.
Yeni eserlerde yeniden buluşmak dileğiyle…
“Babam ve Köy Enstitüleri” – Ürün Yayınevi, 2024 – 320 s.
