Kainatta gelişigüzel, manasız ve amaçsız yaratılmış hiçbir varlık yoktur. Her varlığın yaratılmasında mutlaka bir gaye, bir fayda, yarar vardır. Yüce Allah bu gerçeği Müminun Suresi’nin 115. Ayetinde: “Allah’ın yaratıkları arasında boşu boşuna yaratılmış hiçbir şey yoktur. En sonunda hepiniz Allah’a döneceksiniz. Sorumluluklarınızın hesabını vereceksiniz.” buyurmuştur.

Şu uçsuz-bucaksız, hudutsuz mevcudata ve mahlukata ibret nazarı ile baktığımızda görürüz, biliriz ve hemen anlarız ki her varlık bir görev için yaratılmıştır. Kainatta insan, hayvan, doğa vs ne varsa hepsi böyledir.

Demek ki bu kainatta ne varsa insan için, insan da Allah için yaratılmıştır. Zariat Suresi’nin 56. Ayetinde; “Ben Azimüşşan, insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Ben insanlardan rızık istemem. Çünkü rızkınızı veren benim.”

Yine Casiye Suresi’nin 13. Ayetinde “O yüce Allah ki, göklerde ve yerlerde ne varsa, hepsini kendi katından iyilik, ihsan olsun diye sizlerin emrine vermiştir. Elbette ki düşünen insanlar için, toplum için, ibretler ve hikmetler vardır” buyurmak suretiyle insanın değerini ve sorumluluğunu açıklamıştır.

Peki, yüce Allah bunca sayısız nimetleri karşılığında bizden ne istiyor? Bakalım:

1-Kesinlikle iman istiyor. Mutlak inanç olmazsa olmazdır.

2-Bu imanın zorunlu bir gereği olarak Allah’a ibadet etmemizi emrediyor.

3-Şükür istiyor. Nimetlerin kadrini, kıymetini iyi bilmemizi istiyor. Nimetlerin yerinde kullanılmasını, özellikle muhtaçlar için bölüşüm, paylaşım, iş, aş yönüyle yardımlaşma istiyor.

4-Nimetlerin kullanımında, beşeri ilişkilerimizde, adalet, barış, doğruluk, dürüstlük, yani her yönüyle doğru muamele, hak ve hukuk içinde davranmamızı istiyor. Yani dürüstlük istiyor.

5-Cenab-ı Hakk’ın yaratıklarına karşı sorumluluklar yüklüyor.

6-Doğaya, çevreye, hayvanata, haşerata karşı ödevler yüklüyor.

7-Şu geçici dünya hayatında günahtan sakınıp sevaplı işler yaparak ebedi alem olan ahiretimizi kazanmamızı emrediyor.

Bunun için burada bir sınav içinde olduğumuzu, dünyanın yaratılışının ana gayesinin ahiret olduğunu bildiriyor.

Böylece, ulu Allah’a, kullarına, yaratıklarına sorumluluklarımız ortaya çıkıyor. Demek ki, önce iman, sonra İslam. Dinimizi yaşamak, sonra güzel ahlak bizlerin ana görevimiz oluyor.

*

Bu sorumluluklarımızın bir de ince sorgusu olacak. Ölüm, kabir, mahşer, mizan, yani kıyamet bizleri Ulu Allahımızın huzuruna götürecek, iğneden ipliğe herkes nefesinin hesabını verecek. Hesabını alnı ak, gönlü pak olarak verenler korkunç azaplardan kurtulacak, cennette insanların hayal bile edemeyeceği nimetlere kavuşacaklardır. Elbette ki ilahi adaletin gereği imansız ve amelsiz ölenler de cezalarını çekecektir.

Eğer böyle olmasaydı iyilikle kötülük, cennetle cehennem, günahla sevabın bir önemi olmazdı. İnsanlar birbirini kırar geçirirdi. Çünkü gerçek adalet ancak mahşerde ortaya çıkacaktır. Herkes zerre kadar hayır işlemişse mükafatını, zerre kadar şer, kötülük işlemişse mutlaka cezasını çekecektir. Onun içindir ki, dünyada gerçek adaletin gerçekleşmesi tam olarak mümkün olmadığında, kıyamet kopacak, mahşer kurulacaktır. Orada gemisini yüzdüren kaptan olmayacaktır. Herkes milim milim hesaptan geçirilecektir. Bu hususun en ufak bir tereddütü inkardır, küfürdür. Dinden, imandan çıkmadır.

*

kurtuluş, imanda, İslam’da, hak ve adalette, ahlak ve fazilettedir. Şimdi geriye dönüp bir bakalım. İlahi adalete uygun İslami ahlak üzere özellikle hak-hukuk noktasında geçmişini gözden geçirelim ve geleceğimizi ailemizi, çocuklarımızın geleceğini, maneviyatını ona göre dizayn edelim. Son pişmanlığın kimseye bir faydası olmadığı gerçeğini hepimiz her an biliyoruz. Ama yine de ibret alıp uyanmıyoruz. Her ölen kendisi için ölüyor. Hiç kimse annen, baban, eşin, evladın bile kendisi için ölüyor. Yani kimseden fayda yok. Kuru lafın hiçbir değeri yoktur. Bir saniyelik iş, ibadet, bin senelik boş laftan daha hayırlıdır. Allah bizden laf değil, ibadet istiyor. Amel ve iman istiyor. Mühim olan istenileni yapmaktır.

Önümüzde dağ gibi rahmet deryası, Ramazan-ı Şerif, bütün günahları silip süpüren bin aydan hayırlı olan Kadir Gecesi geliyor. Farkında mıyız, hazır mıyız? Ölçülemeyecek derecede önemli gün ve gecelerdir. Bu güzel fırsatları hasat, manevi mevsimini iyi değerlendirip sevap anbarımızı doldurmalıyız. Görünürde herkes insan. Sureti insan. Çünkü elbise insanın içini örtüyor, gizliyor. Ne diyor Mevlana hazretleri: İnsanlar gördüm elbiselerinin içinde insan yok, nice insanlar gördüm üstünde elbise yok. Hepsi sureti insan. Mümin de insan. Kafir de insan. Gerçek insan mahşerde ortaya çıkacaktır. Buna ulaşmanın yolu ise önc iman, sonra yaşanan islam, ibadettir. Büyüklerden birisi şöyle diyor. Eğer günahların insanları içki gibi sarhoş edice özelliği olsaydı, sokakta gördüğün insanların hangisi hoş, hangisi sarhoş olduğunu açık gözle görürdünüz, denmiştir.

Öyle ise netice nedir?

Ölüm demet yiğit koca

Gelir b ir gün ya bir gece

Eli kefenli bir yüce Hara

Soyar tenin demekim mi?

Bir hastaya vardın ise

Hal hatırın sordun ise

Bir yudum su verdin ise

Yarın sana karşı gele

Abu hayat içmiş gibi. (Yunus)

Yüce Allah bizleri kendisine kul, Hz. Muhammed SAV.e ümmet olanlardan eylesin. Amin.