Dünkü yazımın sonunu, idam kararı nasıl onaylanmıştı? Son mektuplarında ne demişlerdi? İdam sehpasında son sözleri ne olmuştu diye bağlamıştım.
Yargılama 16 Temmuz 1971 günü Ankara Sıkıyönetim Mahkemesinde başladı. 2 ay 23 gün sürdü. 18 idam çıktı. Askeri Yargıtay 15 idamı bozdu, 3 idamı onadı.
TBMM'nin onayına sunuldu. Meclis aritmetiği ise şöyle idi:
AP (Adalet Partisi) 256, CHP 143, (GP, MP, MHP, BP, TİP, YTP) ve Bağımsızlar toplamı 51 olmak üzere toplam 450 milletvekili.
11 Mart 1972 günü yapılan birinci oylamaya 291 milletvekili katıldı. 53 ret, 6 çekimsere karşılık 238 oyla kabul edildi.
CHP'nin Anayasa Mahkemesine başvurmasından sonra yeniden meclise gelen dava ikinci kez oylandı. 24 Nisan 1972 günü yapılan oylamaya 323 kişi katıldı. 48 ret ve 2 çekimsere karşılık 273 oyla bu üç idam kabul edildi.
O gün meclisi oluşturan sağ partiler "üçe üç" diyerek intikamcı bir yaklaşım gösterdi. İsmet İnönü, Bülent Ecevit ve M.Ali Aybar'ın olağanüstü mücadelesine karşın CHP iyi bir sınav veremedi. Yarısı meclise girmedi. Girenlerin de ancak 47'si ret dedi.
Cumhuriyet Senatosunun onayından geçen idamlar, 6 Mayıs 1972 günü sabaha karşı infaz edildi.
* * *
Bu üç genç, idam sehpasına gitmeden son mektuplarını yazmışlardı. "Baba" diye başlamıştı Deniz Gezmiş mektubuna. Ve devam etmişti:
"... mektup elinize geçmiş olduğu zaman aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat bu durumu metanetle karşılamanızı istiyorum. (...) Oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir. O, bu yola bilerek girdi ve sonun da bu olduğunu biliyordu. (...)
Kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir.
Son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi, abimi ve küçük kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarım. Oğlun Deniz Gezmiş "
* * *
Yusuf Aslan ise "Sevgili babacığım" diye başlamıştı. Ve devam etmişti:
"...bu mektubu aldığın zaman ben ebediyen bu dünyadan göç etmiş olacağım. Ne kadar sarsılacağını tahmin ediyorum. (...) Bu son olayı da metanetle karşılamanızı sadece dileyebilirim. (...) Sizi, annemi, Yücel'i, ablamı, Aziz abiyi, Mehtap'ı hasretle kucaklarım babacığım...
Bütün akrabalara; ben halkımın kurtuluşu, Türkiye'nin tam bağımsızlığı için savaştım. (...) Bir avuç azınlığa göre vatanseverlik; vatan satmak, yabancılarla işbirliği yapmak, NATO'yu, AMERİKA'yı savunmak, 6. Filo'yu ağırlamak, milyonlarca köylünün geçimi olan haşhaş ekimini elinden almak, işçinin grev hakkını engellemek, Amerika'ya ve emperyalizme hizmet etmektir. Biz bunlara karşı çıktık. Bunun için biz vatan haini, onlar vatansever oldular.(...) Sağlıcakla kalın. Hoşça kalın. Yusuf Aslan"
* * *
Ve de Hüseyin İnan'ın mektubu:
"Babama, anneme, kardeşlerime ve yakın akrabalarıma;
Söyleyecek fazla söz bulamıyorum. Bir insanın sonunda karşılaşacağı tabii sonuç, bildiğiniz sebeplerden dolayı erken karşıma çıktı.
(...) Metin olunuz. Üzüntü ve acılarınızı unutmaya çalışınız. Yazılacak çok şey var. Fakat hem mümkün değil, hem de sırası değil... Candan selamlar... Hüseyin inan"
* * *
Ve 6 Mayıs 1972 günü sabah olmadan, şimdiki adı Ulucanlar Cezaevi olan Ankara Merkez Cezaevi'nde üçü de asıldı.
Saat 01.25'te Deniz, saat 02.25'te Yusuf, saat 03.00 de Hüseyin...
Deniz, sehpaya çıktığı anda "Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın işçiler, köylüler! Kahrolsun emperyalizm..." diye haykırdı.
Yusuf, "Ben, ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için şerefimle bir defa ölüyorum! Sizler, bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz! Biz halkımızın hizmetindeyiz! Sizler Amerika'nın hizmetindesiniz! Yaşasın devrimciler! Kahrolsun faşizm!" diye haykırdı.
Hüseyin, "Ben, şahsi hiçbir çıkar gözetmeden halkımın mutluluğu için savaştım! Bu bayrağı bu ana kadar şerefimle taşıdım! Bundan sonra bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum! Yaşasın işçiler, köylüler ve yaşasın devrimciler! Kahrolsun faşizm!" diye haykırdı.
* * *
6 Mayıs sabahı cenazeler, Karşıyaka mezarlığına götürüldü. 6 Mayıs'ın tüm gazete manşetleri idam haberleri idi. Kimi sevinerek veriyordu haberi, kimi üzülerek...
Ülkede bir vicdan kanaması olmuştu. O gün bütün yurtseverlerin içi kan ağladı ve de kan ağlıyordu...
Ama üç kişi daha ağlıyordu... Ankara'nın Karşıyaka mezarlığında...
Üç gencin babalarıydı bunlar...
Buruk yürek ve titrek elleriyle kefenleri araladılar son kez. Sırayla öptüler oğullarını.
Yanaklarından süzülen yaşlar, ölü canların alınlarına, yüzlerine damladı...
Sırayla dolaşıp yanaklarından öptükleri gençlerden biri 23, ikisi 25 yaşındaydı.
Üç baba, üç ölü üzerinde ayırım yapmadılar...
-Bu senin, bu benim demediler...
Baba yüreğinin sevecenliğini üçüne eşit dağıttılar.
Aynı duygularla kucakladılar, üç ölü bedeni...
Ve 1972'nin 6 Mayıs'ında...
Aynı duygularla indirdiler mezara, üç ölü bedeni...