Kış koşullarında, askerin beden ısısını daha yüksek tutabilmek için pekmez, kuru üzüm gibi maddelere gereksinim duyulmuştu.

1915 yılının sonunda bu nedenle yakındaki vilayetlerden bu maddelerin elde edilmesine çalışıldı. Erdek’te yetişen üzümler, şarap yapımı için kullanılıyordu. Bu nedenle ordunun isteği doğrultusunda, acil ihtiyaç gerek gösterilerek, o yıl için şarap üretiminden cayılması ve üzümlerden pekmez yapılması istendi. Yine hayvanlar için yoğun biçimde samana gereksinim olduğundan, bunun da önemli bir kısmının çevre vilayetlerden sağlanmasına çalışıldı.

Erzak, Doğu Trakya üzerinden taşınıyorsa; Uzunköprü ve Keşan’dan başlıyor, Bolayır, Gelibolu ve Bigalı’dan geçerek, Seddülbahir’e kadar geliyordu. Anadolu’dan ise Balıkesir, Balya, Ezine, Çanakkale üzerinden depolara ulaşıyordu.

Çanakkale’de yoğun olarak gıda ürünlerine gereksinim olduğu için, buradan başka yerlere erzak ihracatı yasaklandı.

1915 yılının sonlarında ordu birliklerinin erzak durumu pek de kötü değildi. Ancak bölgede yerleşik sivil halk gıda ürünleri yönünden sıkıntı içindeydi. Zaman ilerledikçe, askere verilen yiyecek konusunda sıkıntılar yaşanmaya başladı.

Bu sıkıntılı durumda, geri hatlarda görev yapan askerlere de peksimet dağıtılmaya başladı. Bunun nedeni, düşman donanmasının ve uçaklarının zahire taşıyan gemilere ve gemilerin yanaşıp yük boşalttığı Akbaş Limanı gibi limanlara bomba yağdırmasıydı.

Savaşta bombardıman anında askerler, siperlerin dibine oturur ve beklerlerdi. Bu bombardımanlar bazen sekiz saate yakın sürebiliyordu. Bu süre içinde siper dibinde oturmuş askerler, yalnızca dua ederlerdi. Patlama siper içinde olursa, dumanın etkisiyle bayılanlar bile olurdu. Kara harekâtı başlayana kadar askere sürekli olarak eğitim verilmişti. Yine özel günlerde askeri savaşa ve ölüme hazırlamak için cephede görevlendirilmiş hocalar askerlere vaaz veriyordu. Yine kara harekâtı yokken, asker günlük askerlik eğitimini yapıyor; sonra ülke ve dünya sorunları üzerinde onlara dersler veriliyordu.

Dinlenme anlarında ise halk hikâyeleri anlatılıyordu. Bunlar genellikle askerin kendi içinde bu tür becerileri olan kişilere doğaçlama yöntemiyle yaptırılıyordu.Akşam olduğunda yemek zamanı, ekmek ve yiyecek yüklü uzun eşek kafileleri vadilerden çıkarak avcı siperlerine doğru geliyorlardı. Balkan Savaşı’nda Türkler askerlerine ekmek veremiyor, cephaneleri yetersiz kalıyordu. Oysa Çanakkale’deki askerin hiçbir eksiği yoktu. Ekmek, askerin bulunduğu yerde yapılıyordu. Un fazlasıyla sağlanabiliyordu. Pek çok yerde mutfaklar kurulmuştu. Bu biçimde askere düzgün sıcak yemek verilmesine çalışılıyordu. Bir gazetecinin dediğine göre, birinci hat siperlerde bulunan askerlere kahve bile veriliyordu.

“Avcı askerlerinin, değişik çukurlarda bulunması insana pek garip geliyor. Ufak meşelikler ve fundalıklar ile örtülmüş olan dağlar, dere, bayırlar ile de ayrılmış olduğundan bir delikte saklanmış olan avcı neferlerine yetecek yemek, içecek su ve atacak kurşun verildiği takdirde sonuna kadar orada günlerce yaşayabilir. Gazeteci zabitan lokantasında sığır eti, peksimet, reçel ve su olmadığından dolayı rom denilen içki ile karıştırılmış teksiz olunmuş süt ile taam ettik.”Askerin gereksinimi olan yağ ve sabun, yağhanelerden veya sabun yapım atölyelerinden sağlanıyordu. Yurt dışından piyasa için getirilen çay ve şekerin ise yüzde 15-25’ine askerin gereksinimi için el konulmaktaydı. İlerleyen zaman içinde büyük bir tehlike ortaya çıktı: Düşman uçakları, Türk askerinin iaşesini engelleyerek onu savaş dışı bırakmak için iaşe depolarını hedef almıştı. Bu amaçla bu depolara saldırılar düzenliyor; depolara iaşe getiren kervan yollarında yer alan önemli geçitleri vuruyordu. İstanbul’dan Çanakkale’ye doğru uzanan yol, bu nedenle büyük bir tehlike altına girmişti.

Çanakkale Savaşı’nda askerin iaşesi, bu savaştan iki yıl önce gerçekleşen Balkan Savaşları ile karşılaştırıldığında çok daha düzenli ve iyi durumdadır. Savaşın sonlarına doğru yaşanan kimi gıda maddelerinin eksikliği ve askere verilen gıda oranlarının düşürülmek durumunda kalınması dışında ciddi bir sorun yaşanmadı.

O tarihlerde Osmanlı Orduları pek çok cephede savaşıyorlardı. Bu bölgelerle karşılaştırma yapıldığında da görülür ki; yine de Çanakkale cephesindeki asker, çok daha iyi beslenmiştir.

Kuşkusuz başta iaşe olmak üzere, lojistik hizmetlerinin düzenli ve kesintisiz yapılması da savaşın yazgısı üzerinde etkili olmuştur.

Eğer lojistik hizmetleri düzensiz yapılsaydı ve cephede savaşan asker yeterli gıda ve mühimmatı bulamasaydı, bu olumsuzluklar savaş üzerinde daha büyük sorunların ortaya çıkmasına neden olabilirdi.

(SÜRECEK)