Dünkü yazımda, “Evraklarımı karıştırırken buldum aşağıdaki yazıyı” demiş, devam etmiştim.
“Yılların usta mimarı diyor ki… diye başlıyordu yazı.
Dillendirilen konu, dillendirme biçimi pek bir bildik gelmişti.
Büyük bir keyifle sonuna dek okudum.
Tam, “…Dillendiren kişi her kimse, benim duygularımı, benim düşüncelerimi dillendirmiş; kim ki bu Mimar?” derken; altından, 45 yıllık kadim dostum, yılların usta mimarı Mustafa Temiz çıktı.”
Demiş, Sevgili Dostumun anılan yazına yer vermiştim.
Kaldığım yerden devam ediyorum
*    *    *
Şöyle diyor Yılların Mimarı Mustafa Kardeşim…
“Şehirleşmek çok dikkat ve özen isteyen bir yaşam biçimidir. Uzmanlık gerektirir.
Bu uzmanlar da mimarlardır.
Yaşadığımız bu son depremlerde, uzman olmayan kişilerin gelişi güzel yapılandırdığı kentlerimizin durumunu gördük.
Gelişi güzel, özensiz, denetimsiz yapılanmış kentlerdi, bu kentler.
Sonuç?
Sonuç bu oldu işte.
Büyük yıkımlar, büyük acılar yaşandı.
Plansız, denetimsiz, gelişigüzel yapılaşmış kentlerdi çünkü bu kentler…
… …
Bunca felaket yaşadık; hâlâ plan yok, planlama yok. 
Çünkü planlama yapacak yöneticiler iş başına getirilmemişti.
Hâlâ da getirilmiyor. 
Önce yağma yapılıyor sonra plan yapılıyor. 
Neden?
Çünkü birileri oy peşinde; birileri de parsayı toplama peşinde. 
*    *    *
Yıllarını bu mesleğe vermiş bir mimar olarak derim ki; yaşadığın kentlerle fazla oynamayacaksın dostum.
Bilinçli ve akılcıl üretim ve imalat yapacaksın.
Örneğin camilerimiz.
Camiler ibadet alanlarıdır, gösteriş alanları değil. O nedenle camiler, dağda, tepede değil, cemaatin kolay ulaşabileceği yerlerde olmalıdır. 
İslam şaşaayı değil insanlığı önde kılar. 
İnsan olmazsa dinler olmaz. 
Din insanlar içindir ki bu da uyarlık demektir. 
Büyük kentlerin planlarıyla oynanmaz / oynanmamalı dedik; örneğin artık İstanbul'la ilgili plan yapamazsınız çünkü bu kadar büyük bir şehri planlayamazsınız. 
Her şehir yaşadığı nüfusa göre büyüktür. 
Onun planlaması nüfusla ilgilidir. 
Öyleyse yaşadığın şehirle fazla oynamayacaksın…
*    *    *
İşe gitmek için her gün yolda 2-3 saatini kaybediyorsan geri kalmış bir şehirde yaşıyorsun demektir.
Restorasyon ancak ideal tarih bilinciyle, tarih koruyup, kollayarak gerçekleştirilirse restorasyon olur. 
Kendimizi kandırmayalım. 
İnşaatlarımızı, yaşamı en iyi konumlandıracak şekilde yapalım. Şehrimizin tarihini korurken 'koruma' kelimesinin hakiki anlamını kullanalım. 
Her şeyi tarihle birlikte yaşatıp ve yaşayalım. 
… …
Cahil ellerde en tehlikeli şey inşaatçılıktır. 
Çünkü inşaatçı bir şey üretmez. Arkasında entelektüel bir gelişme yoktur. İktidar eğitime ve sanayiye para harcayacağına ekonomiyi inşaata indirgiyor, halkı istismar ediyor. 
Böylece cahil bir kitle para kazanmış oluyor. 
İnşaatların hızı, ülkeye zarar verecek aşırılıkta olmamalıdır.
Yaşadığın kentin yeri, konumu ve iklim şartlarına göre şehirleşmeli ve yaşamımıza uygun kentler kurmalıyız. 
Üretim yapmak hangi konuda olursa olsun ülke yararınadır. 
Ancak, bu yoğunlukta ve bu hızda yapılan inşaat akıl karı değildir. 
Atatürk 'Benim tek mirasım akıl ve bilimsel düşüncedir' demiştir. 
Hiçbir devlet adamı veya devlet kurucusu böyle bir şey söylememiş. Çünkü miras bırakacak bir şeyleri olmamıştır.
Türk aydını, İngiliz ve Amerikan sömürgeciliği ve kırsal kültür tarafından esir alındı. 
Olan bitenler ahlaki ve entelektüel iflastır. 
Aydınlar doğrudan katılmıyor olsalar da toplumu saran ahlaki çöküntüyü sanki normal bir olguymuş gibi izlemekle yetinerek, hoş göstererek, ona ortak oluyorlar ki kendi çocuklarına da kötü bir gelecek hazırlıyorlar.
Halbuki bizim ülkemiz zengin, petrol, bakır, altın, bor, kömür gibi dağ taş gibi bir sürü yer altı zenginlikleriyle dolu. Şimdi biz altın, pırlanta gibi zenginliklerin içinde yüzen bir ülke olmalıydık.
Tarım ülkesiyiz! Taşa ektiğimiz tohum dahi filiz veriyor.
Etrafı sularla çevrili cennet... Turizm gerçekler (Güneş-Kar-Yağmur-Tabiat) hepsi bizde.
Olmaması gerekenlerin hepsi de bizde var: Cahillik, fakirlik, açlık sınırı, geri kalmışlık, adaletsizlik ve ihanet. Maalesef.
Oysa ki bu toplumda, hangi koşullarda olursa olsun insanlık için düşünüp çalışacak çok insan olduğunu her merhalede ve kurtuluş savaşında öğrendik.
Japonların söylediği gibi bizim tarihimiz bize yeter ki iyi okuyup kullanabilirsek.
Günümüzde de varlıklarıyla geleceği hazırlayan milyonlar var.
Sesleri az ya da çok çıkabilir, düşünceleri bulanık olabilir. 
Ama çağdaş dünyanın ortaklarıdır. 
Bu ülkenin dünyayla er ya da geç buluşacağı tek yol çağdaş uygarlık yoludur. İzin verin bu yolda yürüyen gençlerimize.
Bizim modern dediğimiz ülkelerden eksiğimiz ne? 
Her şeyimiz var. 
Bir de siyasiler koltuklarına oturduktan sonra verdikleri sözleri unutmasalar her şey çok daha güzel olacak.