Bu ülkede, cezaevlerini mesken tutan şairler oldu...

Bu ülkede, cezaevlerini şairlere mesken yapanlar oldu...

Ve bu ülkede, toplumsal kavgaya şiiriyle katılan ve de bedelini ağır ödeyen şairler oldu. Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Sabahattin Ali, Mehmet Akif gibi...

Ama Nazım Hikmet, bu bedeli en ağır ödeyen şair olmuştu.

İstiklal mahkemeleriyle başlayan yargılamalar 1938'e kadar sürmüştü. Toplam 35 yıl ceza almış, 28 yıl 4 aya indirilmiş, bunun 1951 affına kadar 12 yılını yatmıştı.

Türk halkını el üstünde tutan, Türkçeyi en güzel kullanan Nazım Hikmet "Şeyh Bedrettin Destanı", "Memleketimden İnsan Manzaraları" ve "Kuvayı Milliye Destanı" ile gönüllerde taht kurmuştu.

Ve bu koca şair, 1951’de Bakanlar Kurulu kararı ile vatandaşlıktan çıkarılmış, 2009'da yine Bakanlar Kurulu kararı ile vatandaşlığa iade edilmişti.

*

O, Anadolu halkını, Anadolu köylüsünü, sıradan insanları anlatmıştı şiirlerinde. Hem de onların diliyle...

Ne güzel anlatmıştı Anadolu köylüsünü...

"Topraktan öğrenip / Kitapsız bilendir" demişti.

"Hoca Nasrettin gibi ağlayan, Bayburtlu Zihni gibi gülendir" demişti.

"Ferhad'dır, Kerem'dir ve Keloğlan'dır" demişti.

***

Onun anlattıkları, savaş döneminde servet peşinde koşanlar olmamıştı.

Vatanı için savaşanlardı onun anlattıkları. Ne demişti cepheden cepheye koşan Kartallı Kâzım için?

"Dövüştü pir aşkına

Yaralandı birkaç kere

ve saire.

Ve kavga bittiği zaman

Ne çiftlik sahibi oldu, ne apartman.

Kavgadan önce Kartal'da bahçıvandı,

Kavgadan sonra Kartal'da bahçıvan..."

*

Cezaevi yaşamı da hep yazarak geçmişti Nazım'ın. En güzel şiirlerini orada yazmıştı.

Bir Anadolu destanı olan "Memleketimden İnsan Manzaraları" bir cezaevi ürünü idi...

1939'da İstanbul Tevkifanesi'nde başlamış, 1940'da Çankırı Hapishanesi'nde devam etmiş, 1941'de Bursa Hapishanesi'nde bitirmişti.

"Kuvayı Milliye Destanı'nı Çankırı cezaevinde yazmıştı Nazım.

"Onlar ki toprakta karınca,

suda balık,

havada kuş kadar çokturlar.

Korkak, cesur, cahil,

hakim ve çocukturlar.

Ve kahreden

ve yaratan ki onlardır,

Destanımızda yalnız onların maceraları vardır."

Diye başlayan bu destanın bir örneğini, Atatürk'ün yakın silah arkadaşlarından dayısı Ali Fuat Cebesoy, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'ye ulaştırmıştı.

Ve İnönü, "Anadolu savaşını Nazım, bu destanla bir kere daha kazandı" demişti.

Demişti ama Nazım cezaevindeydi!

***

Yazdığı her şiirin hesabını vermişti Nazım.

Ülkesi için yazmıştı ama ülkeyi yönetenler korkmuştu. Silahtan değil ama onun şiirlerinden korkulmuştu.

Çünkü o, coşkun yüreğinin sesini dinlemiş; insanın insana kul olmadığı, onurlu ve adil bir toplum özleminden yana tercihini koymuş ve bedelini hapisle ve de hasretle ödemişti.

Çünkü onun silahı şiir, şiiri silah olmuştu.

Çünkü o, sevdayı da sevgiyi de ilmik ilmik örmüştü.

Çünkü o, rüzgâra karşı yürümüştü.

*

Evet, her yazdığı şiirden sorgulanan ve de her yazdığı şiirin bedelini ödeyen bir şairdi o.

1991’de TCK'nın 141 ve 142'nci maddeleri kaldırılana kadar tüm şiirlerinin yasaklandığı, yayınlayanların mahkûm edildiği, okuyanların bile sorgulandığı bir ülkenin şairiydi o.

Ve dünyanın en çok tanıdığı tek Türk şair olan, 2002 yılında UNESCO'nun "Bir Dünya Şairi" olarak ilan ettiği, onun için kutlama yaptığı bir şairdi o.

15 Ocak 1902'de doğmuş, 3 Haziran 1963'te ölmüştü ama ne yazık ki, ömrünün son bölümü bir vatan hasretiyle geçmişti bu koca şairin.