Geçen haftaki yazımızda, "önümüzde üç seçim var" demiştik. Yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Milletvekili seçimi.

Ve de "Öyle ki, bu üç seçim de önümüzdeki yılların siyasal ve sosyal haritasını belirleyecektir" demiştik.

Bu kez de, seçim atmosferine giren ülkemizin siyasal ve sosyal görüntüsü nasıldır, bir bakalım dedik.

Ve de görebildiklerimizi bir yazalım dedik.

İşte görebildiğimiz Türkiye:

-Bir zamanlar aşiret reisi denilen Barzani'nin, 16 Kasım 2013 günü Diyarbakır'da bir Devlet Başkanı gibi karşılanır olduğu,

-Ve de bu görüntüye muhalefetin "seçim yatırımı", iktidarın "barış" dediği bir Türkiye...

-Bölünmekten korkan siyasetlerin, bölünecek dediği coğrafyada siyaseten yok olduğu,

-Yine bölünmekten korkan siyasetlerin, bölünecek dediği coğrafyayı etnik ve inanç kimlikli iki partiye mahkûm ettiği bir Türkiye...

-Ve de ülkenin üçte biri kadar bir alanda yok oluşu sorgulamayanların, iktidar kavgası verdiği,

-Daha da önemlisi, iktidara gelince Kürt Dosyasını masasında bulacak olan muhalefetin bir çözüm projesinin olmadığı Türkiye...

-2011 seçiminde yeni bir anayasa sözü verip bugüne kadar yapamayan,

-Ancak askerin dayatmasıyla bir anayasaya evet diyebilen Türkiye...

-"Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir doğma, hiçbir kalplaşmış kural bırakmıyorum.(...)Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmek olur... " diyen Atatürk'ün bu mesajını anlamayanların,

-Ve de Atatürkçülüğü Atatürk resimleri asmak, Atatürk rozetleri takmaktan ibaret sananların dolu olduğu bir Türkiye...

-Sivil olmanın ancak sivil elbise giymek sanıldığı,

-Yurtseverliğin onuncu yıl marşını söylemekten, istiklal marşını okumaktan ibaret sanıldığı bir Türkiye...

- Muhalefetin her eleştirisini kasıtlı gören bir iktidarın,

-İktidarın her yaptığını reddeden bir muhalefetin olduğu Türkiye...

-Kadın özgürlüğünün başörtüsü ile dudak boyası arasına hapsedildiği,

-Çağdaşlığın ise rakı ile namaz arasına sıkıştırıldığı bir Türkiye...

-Milletvekillerinin %90'ının el kaldırıp el indirdiği,

-Her Salı konuşmalarında, kin ve nefretin saçıldığı,

-Sokak dilinin bile siyasi dilden daha terbiyeli olduğu bir Türkiye...

-Dershaneciliğin öğrenci özgürlüğü sanıldığı,

-Eğitsel yönü irdelenmeden, siyasi hesaplarla yok edilmek istendiği,

-Yine eğitsel yönü irdelenmeden, cemaatin desteğini alırım diye sahip çıkıldığı bir Türkiye...

-90 yıldır görülmeyen Alevi kimliğinin, kırdan kente gelip "ben de varım bu ülkede" demesiyle görülür olduğu,

-Ve bugün Alevi kesimin de, cemaatler ve siyasetler tarafından paylaşılır olduğu bir Türkiye...

-13 yıl önce Ahmet Kaya'yı linç etmeye kalkıp, bugün utanmazca günah çıkaranların,

-Ve de bugün,  dirisini değil  ama ölüsünü  paylaşamayanların olduğu  bir Türkiye...

-Ve bir zamanlar NATO'ya hayır diyenlere kurşun sıkanların,

-Ve bugün NATO'ya hayır diyemeyenlerin dolu olduğu bir Türkiye...

Evet, ülkenin siyasal ve sosyal manzarası budur.

Ama   yine  de   bu   ülke  güzel   ülkedir.   Çünkü   bizim   ülkemiz  yani   bizim memleketimizdir. Tıpkı Nazım'ın dediği gibi...

"Dörtnala gelip uzak Asya'dan

Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan

Bu memleket bizim." diyordu Nazım.

Yani acısıyla-tatlısıyla, Alevi'siyle-Sünni'siyle, sağcısıyla-solcusuyla, Türk'üyle-Kürt'üyle bizim olan ülkemiz, bizim memleketimiz.