Son günlerin en popüler konusu "seçim barajı" oldu.
Çünkü AYM Başkanı Haşim Kılıç öyle bir laf etti ki, adeta bütün siyasi partilerin kimyasını bozar oldu. Yani "seçim barajı kalkabilir" dedi, siyasetin kimyasını sarsar oldu.
İlk kez 1983'te, çift barajlı sistemle halkın iradesine ipotek konulmuştu. 1995'ten bu yana da tek barajlı olarak, bu ipotek devam etti ve de etmekte.
O günden bu güne 8 genel seçim oldu. Yani meclis 8 kez yenilendi. 18 hükümet kuruldu. Bu hükümetler içinde her siyasi parti belli sürelerde yer aldı.
Ama darbecilerin çıkardığı bu yasaya, hiçbir babayiğit lider elini sürmedi ya da süremedi.
Çünkü seçim barajı; kazanana bir fırsat, kaybedene sığınacak bir mağduriyet idi.
Yine de Haşim Kılıç'ın, seçime 6 ay kala böyle bir konuyu, daha görüşüp karara bağlanmadan gündeme servis yapması biraz düşündürücü oldu.
* * *
Önce bugüne kadar uygulanan seçim sistemlerine bir bakalım:
12 Eylül darbesinden önce; Liste Usulü Çoğunluk (1950-1954-1957), Barajlı D'hont (1961), Milli Bakiye (1965), Barajsız D'hont (1969-1973-1977) sistemleri uygulanmıştır.
12 Eylül'den sonra 1983, 1987 ve 1991 yıllarında Çifte Barajlı D'hont Sistemi; 1995, 1999, 2002, 2007 ve 2011 seçimlerinde ise Ülke Barajlı D'hont Sistemi uygulanmıştır.
Peki, seçim barajı neden konulmuştu? Amaç ne idi?
Elbette ki;
Toplumsal muhalefetin meclise girmesini engellemek...
İstikrar adına, Turgut Özal'ın tabiriyle iki buçuk partili parlamentoyu yaratmak...
Temsilde adalet nerde kaldı diye sorabiliriz ama zaten istenen bu değildi.
* * *
Bu ülkeyi yönetenler ve yönetime talip olanlar bilmeliler ki;
Türkiye; bir Latin Amerika ülkesi değildir, bir Afrika ülkesi de değildir, sınırları cetvelle çizilmiş bir Ortadoğu ülkesi hiç değildir.
Mademki, Avrupa'daki demokratik normlar bir hedeftir; temsildeki adalet de Avrupa standartlarında olması gerekmez mi? Elbette gerekir.
Bugün Avrupa ülkelerinde %5'ten yukarı bir seçim barajı yoktur.
Nitekim İngiltere, Fransa, Portekiz gibi birçok Avrupa ülkesinde baraj hiç yoktur.
Danimarka'da %2'dir. İspanya, Yunanistan'da %3'tür.
Bulgaristan, Norveç, İsveç gibi ülkelerde %4'tür.
Belçika, Almanya, İtalya gibi ülkelerde %5'tir.
Rusya'da % 7, Türkiye'de % 10'dur. Ki, bu oran dünyada en yüksek orandır.
* * *
Başta 1982 anayasası ve YÖK olmak üzere, seçim barajı da 12 Eylül darbesinin getirdiği en büyük ihanettir.
82 Anayasası, Cumhuriyeti tahrip etmiştir. YÖK, Üniversiteleri tahrip etmiştir. Seçim barajı, siyasi iradeyi tahrip etmiştir.
İşte genel seçimlerden örnekler:
1987'de ANAP % 36'lık bir oyla mecliste % 65,
2002'de AKP % 34'lük oyla mecliste % 66,
2007'de AKP % 46'lık oyla mecliste % 62,
2011 'de AKP % 49'luk oyla mecliste % 60 oranında bir çoğunluk elde etmiştir.
Öyle ki, örneğin 2002 seçimlerinde geçerli 31,5 milyon oyun, 17 milyonu mecliste temsil edilirken 14,5 milyonu yani % 46'sı temsil edilememiştir.
Ve de yasalar, hiçbir siyasal uzlaşma aranmadan çıkarılır olmuştur.
Bektaşi'ye "abdestsiz namaz kılınır mı?" diye sorduklarında, "ben kıldım oldu!" demesi gibi, yasama süreci de ben yaptım olduya dönüşmüştür.
Bunun en somut örnekleri o gün de yaşanmıştır, bugün de yaşanmaktadır.
Anayasa paketi, açılım paketi, 4+4+4 paketi, yargı paketleri gibi...
* * *
Eğer bu ülkede, halk iradesine az da olsa bir saygı varsa... Eğer bu ülkede, Cumhuriyeti kuranlara da biraz saygı varsa... Yapılacak iş:
Darbecilerin getirdiği, halk iradesine ipotek koyan faşist ruhlu bir yasanın arkasına sığınmamaktır.
Anayasa Mahkemesi ne karar verirse versin, toplumsal iradenin meclise yansıyacağı bir yasal düzenleme yapmaktır.
Ya barajı tümüyle kaldırmaktır. Ki, doğrusu budur.
Ya da Avrupa Birliğinin, Venedik kriterleriyle önerdiği % 3-5 oranındaki seçim barajını örnek almaktır.
91.yılında, Cumhuriyetin siyasetine yakışan da bu olmalıdır.