Sevgili Mahmut Tunaboylu'yu aramızdan ayrılışının 14. yılında saygı ve rahmetle anarken öte dünyası ışıklar içinde olsun diyor; vefatı sonrasında yazdığım yazıyı okurlarımla yeniden paylaşıyorum.

*

Kültür, sanat ve edebiyat dünyamızdan 31 Aralık 2002 tarihinde sonsuzluğa, ölümsüzlüğe bir yıldız kaydı,

O yıldız; ortaya çıkardığı yapıtlarıyla, ölümsüzlüğü hak etmiş bir güzel insandı.

O; Çorum’un yetiştirdiği, sonsuza değin övünç ve gurur duyacağımız, seçkin bir insandı.

O; çok genç diyebileceğimiz bir yaşta yitirdiğimiz canımız, ciğerimiz, kardeşimiz, sanat dostumuzdu.

O; Mahmut Tunaboylu’ydu. Onun adı çoktan, yerelden ulusala ulaşmıştı ama, olanaksızlıklar, onu gereken yere ulaştıramadı.

Onun ölümü, çok erken bir ölümdü. Ünlü bir yazarımızın dediği gibi: “Her ölüm, erken bir ölümdür.” Bu söz, özellikle toplumun seçkin kişileri; yani kültür, sanat, bilim ve yazın adamları için söylenmiş bir sözdür. Üretileri, yaratıları, yapıtları ve başarılarıyla toplumu etkileyen yıldız insanların yitimleri, hangi yaşta olursa olsun, her zaman için erken ölümdür. Hele de o güzel insan, 48 yaş gibi en verimli ve de en olgun çağındaysa; yitimin boyutları daha da büyümez mi? Büyür elbet. Acısı, yürekleri sönmeyen bir ateş gibi dağlamaz mı? Dağlar kuşkusuz. Neden dağlar? Çünkü onlar; ister 25 inde olsun, ister 95 inde, varoldukları sürece, bir ışık topu gibi toplumları aydınlatan, aydınlatırken de bulundukları yeri güzelleştiren, kültürümüzü varsıllaştıranlardır. Yaşadıkları sürece de, ne söyleyecek sözleri tükenir, ne üretecek yapıtları, ne ortaya konulacak yaratıları...

Sevgili Mahmut Tunaboylu’nun ölümü, aile bireyleri, sevenleri ve dostları için fiziksel bir yitim olmanın ötesinde, toplumsal bir yitimdir. Ortaya koyduğu yapıtlarıyla da, Türk Edebiyat tarihi için büyük bir yitimdir. Bir yazarın, şairin, bir sanat ve bilim adamının ölümüyle, hem de genç yaşta ölümüyle, bir ülke neler yitiriyor! Ah bunu bir anlayabilsek!.. Bunlardan yoksunluğu; bir toplumun yaşam damarlarından birinin kopmuşluğuyla ifade ediyor Yüce Atatürk’ümüz.

O nedenledir ki, Tunaboylu’nun daha söyleyecek sözü, yürekleri sevgiyle tutuşturacak közü, yaşayacak baharı ve yazı vardı. Ama olmadı.

Yaşasaydı; kim bilir daha ne çok çocuk romanları ve öyküleri üretecek, çocukların aydınlık dünyalarında sevgiyi, barışı, kardeşliği dokuyacaktı kilim kilim.

Yaşasaydı; yaşanandan yaşanacağa doğru kuracağı yazınsal köprüyle, kültürümüzün geleceğe taşınmasına katkısı olacaktı.

Yaşasaydı; yazacağı tiyatro yapıtlarının oynanmasıyla yaşamın olumsuzluklarından arınıp taze bir soluk alınacaktı.

Yaşasaydı; kendisinin yaşarken, “uçuk-kaçık” olarak nitelendirdiği o güldüşün biçemindeki nefis yazılarıyla toplumun moral değerlerini yükseltecek, yaşamı güzelleştirecekti.

Yaşasaydı; üreteceği bir yığın yapıtıyla Türk Edebiyatının varsıllaşmasına katkıda bulunacaktı.

Yaşasaydı; yazdığı film senaryolarının en güzelini filmleştirecekti belki de.

Tüm bunları yapan ve yapacak olan Mahmut Tunaboylu ne yazık ki kendi yaşamını yaşanır yapamadı. Gencecik yaşta ve en verimli döneminde aramızdan ayrıldı.

Ödül aldı demek kolay da, almaksa o denli zor. Roman, öykü, şiir, oyun, senaryo vb. gibi yazınsal türlerin kulvarında bir çok sanatçıyla yarışacaksınız. Herkes kazanmak için koşacak. Ama onlarca katılımcıdan birisi birinci, diğeri ikinci, bir başkası da üçüncü olacak. Bilemediniz bir kişi de mansiyon kazanacak. İşte Mahmut Tunaboylu bu yarışmalarda, çoğu birincilik olmak üzere, 14 ödül kazandı.                            

(SÜRECEK)