Aşağıdaki yazıyı Afyon Lisesi’nden Cebir Öğretmenim Ali Dayanık’ın face sayfasından aktardım.

??!!..

Afyon Lisesi deyince, bir es koyup; (özellikle) benim dönemimdeki Afyon Lisesini ve lisedeki öğretmenlerimi anlatmak isterim.

Şanslı bir kuşaktık. Hepsi birbirinden mükemmel, kendini eğitime adamış öğretmenlerin elinde yetiştik.

1969 yılı mezunlarıyız.

O gün bugün, ben ve arkadaşlarım; Lise’mizden de, öğretmenlerimizden de, birbirimizden de kopmadık / kopamadık.

Her yıl, ülkemizin bir yerinde, geleneksel olarak, öğretmenlerimizle birlikte toplanır; eski günleri yad eder, özlem gideririz.

Atatürk sevgisini, yurt sevgisini, arkadaşlık sevgisini, insanlık sevgisini, doğa ve çevre sevgisini, çevre bilincini, en önemlisi vefa duygusunu öğretmenlerimizden öğrendik biz.

Bizlere, müspet ilimlerin yanında bu tür güzel hasletleri de aşılayan dönemimizin öğretmenleri; biz Afyon Liselilerin, hâlâ ve hâlâ öğretmenleridir. İdolleridir. Dahası arkadaşlarıdır,

* * *

Ve işte o öğretmenlerimizden biri olan Ali Dayanık Öğretmenimin sayfasından aldığım o öykü…

… …

“Yıllar sonra doğduğu köyü ziyaret için arabası ile yola çıkan adamın arabası, tarlaların arasında bir yerlerde çamura saplanır.

Araba ne ileri ne de geri gitmektedir.

Bir süre direksiyon, gaz ve vitesle uğraşır ama çamurdan çıkamaz.

Sonunda yakında görünen çiftliğe dek yürüyerek gidip, yardım istemeye karar verir.

Gittiği çiftlikte rastladığı yaşlı köylü, adamı dinler; ‘senin arabayı bizim yaşlı Warwick halleder’ diye mırıldanır ve ayağa kalkıp çiftliğin ahırına doğru yürümeye başlar.

Adam, Warwick’in kim olduğunu düşünerek izlediği yaşlı köylünün; ahırdan, yaşlı ve kör bir katırla çıktığını görüp, şaşırır.

Yaşlı köylü, yüklendiği bir balya kalın halat ve katırla birlikte, balçığa batmış arabanın yanına gelirler.

Adam çiftçinin elinde kamçı olmadığının ayırdına varmış, şaşkındır.

Yaşlı köylü, halatın bir ucunu arabanın tamponuna diğer ucunu da Warwick adlı katırın koşumlarına bağladıktan sonra bağırmaya başlar;

‘Hadi Jack, hadi Ted, ha gayret Fred!, hadi davran Warwick!’

Yaşlı katır ismini duyduğu anda büyük bir gayretle ileri atılır ve arabayı saplandığı balçıktan çekip çıkarır.

Adam çelimsiz yaşlı katırın gücüne şaşkınlıkla bakar, sonra da yaşlı köylüye teşekkür eder ve sorar;

‘Neden Warwick’in adını söylemeden önce o kadar ad saydın?’

Köylü güler; adamın sorusunu, karşı soruyla yanıtlar.

‘Warwick'in kör olduğunu görmedin mi? Warwick, kendisini bir takımın parçası hissedince, daha becerikli olur. Eğer kör olmasa idi, çamura gömülmüş arabayı yalnız başına asla çıkaramazdı. Bu kadar adı sıraladığım zaman kendisi ile birlikte çalışan bir kaç katır daha olduğunu sandı; heyecana kapıldı ve üstüne düşeni yapmak için olanca gayretini verdi…’

… …

Öyküde biri aritmetik diğeri geometrik iki kavram görüyoruz; ‘yardım ve dayanışma’!

Bu öyküde dayanışmanın kendisi yok ama ruhu var.

Dünyada ve Latin Amerika'da ‘vicdanın sesi’ olarak nitelendirilen yazar Eduardo Galeano;

‘Ben yardıma değil, dayanışmaya inanırım. Yardım, çok dikey, yukarıdan aşağı doğru bakan bir ilişkidir. Dayanışma ise yataydır, karşısındakine saygıyı ifade eder, ondan öğreneceğin şeyler olduğunu hissettirir.

Yardımlaşmanın olmadığı bir dünya, cehennem olurken; dayanışmanın olduğu bir dünya, cennet olur.

Aslında bu öyküdeki Warwick adlı kör katır, hiç kamçı kullanılmadan, tamamen diplomatik bir maharetle ikna edilmiştir.

Ben diplomatların kazandıkları barışın, orduların kazandığı savaşlardan daha faydalı ve kalıcı olduğuna inanan azınlıktanım.’

Diyor…”

Ben de….