CHP’nin olağanüstü tüzük kurultayı sona erdi.

Doğrusu Sayın Kılıçdaroğlu’nun da ifade ettiği gibi ben bu kurultayda sandalyelerin havada uçuşacağını tahmin etmiştim. Yanılmışım. İsa GÖK’e yapılanı tasvip etmek asla mümkün değil. Ancak, bu aşamada bu kadarına şükür diyesi geliyor insanın. Ancak, İsa GÖK olayı düzeltilmeli ve kendisi bu partiye kazandırılmalı. Türkiye’de “demokrasi elden gidiyor” derken ve “biz demokrasiyi önce parti içinde gerçekleştireceğiz” derken cesur bir insanın çıkışına da tahammül etmek gerekiyor.

Bundan sonrasında CHP yöneticilerinden ve tüm CHP’lilerden beklenen şu hizipçiliklere bir son verilmesidir. Yıllar önce rahmetli İnönü’nün “Ya ben ya Bülent” dediği kurultayı genç bir öğretmen olarak izlemiştim. Sonunda rahmetli Bülent Ecevit kazanmıştı. 12 Mart muhtırası sonrasında CHP’nin bu iki Genel Başkanı, partinin muhtıra sonrası gelişmeler karşısındaki politikası yüzünden aralarında bir anlaşmazlık doğmuştu. Ama, rahmetli İnönü 49 yıl üyesi 33 yıldır da aralıksız genel başkanı olduğu partisinde genel başkanlığı kaybettiği kongrede yaptığı konuşmada, "yeni genel başkanın başarılı olması için elbirliğiyle çalışılması gerektiğini" söyledi. Elbette ki İnönü gibi tarihi bir şahsiyetten, ülkede çok partili hayatı inşa eden bu büyük insandan başka bir şey beklenemezdi. Ne yazıktır ki, 70’li yılların çalkantılı siyasi konjonktüründe rahmetli Ecevit, durmadan hiziplerle uğraştı.

Birkaç gündür eski CHP’lilerin konuşmalarını dinliyoruz. Örneğin geçmiş yıllarda partide önemli görevler üstlenmiş eski Milletvekillerinden Metin Tüzün’ü dinledim. Partinin yeterince etkili muhalefet yapamadığından yakınıyordu. Yargıdan üniversiteye tüm kurumların ele geçirildiği, okullarda Andımızdan Atatürk’ün Gençliğe Hitabesine kadar Cumhuriyet’in birçok değerine dil uzatıldığı böyle bir ortamda muhalefet yapmak için daha uygun bir ortamın olamayacağını söylüyordu. Haksız da sayılmazdı. Üstelik bu durum sadece CHP’nin sorunu da değil. Muhalefetteki MHP için de aynı şeyleri söylemek mümkün. MHP için de muhalefet yapmak bakımından bundan daha uygun bir ortam düşünülemez. Kime sorsanız (elbette AKP’ye oy veren yüzde elli dışında) AKP’nin başarısında muhalefetin sönüklüğünün büyük payı olduğunu söylüyor.

CHP, sosyal demokrat ve devrimci bir partidir. Devrimci olmak geçmişin statükolarına harfiyen bağlı kalmak değildir elbette. Avrupa sosyal demokratları gibi çağa uymak zorundadır CHP. Temel ilkelerinden taviz vermeden kendini yenilemek, yeni politikalar üretmek zorundadır. Sayın Kılıçdaroğlu’nun Kurultay konuşmalarında bunları vurgulaması anlamlıdır.

Özetle CHP, kendi içindeki kavgalara son vermeli; kendisine ümit bağlayan insanları artık hayal kırıklığına uğratmamalıdır. Yanlışlar karşısında etkili muhalefet yapmak illa ki kırıp dökmek değildir. Ülkenin menfaatleri söz konusu olduğunda herkesle işbirliği yapılmalıdır. Ama, yanlışlar karşısında daha dik durulmalı, köydeki kentteki her vatandaşın ayağına gidip doğrular anlatılmalıdır. Çünkü halkla içi içe olmak, en çok CHP’ye yakışır.