Dün 19 Mayıs’ı onurla kutladık. Nice yıllarda kutlama dileğiyle.
Şubat ayında yazdığım son yazıda; “Ben başkanlık sisteminden yanayım!” diye yazmışım.
Yazmışım da başkanlık sistemi konusunda; donanımlı bilgiye sahip olduğum için mi yazmışım?
Aradan geçen bugüne kadar zamanda söylenen, yazılan birçok şey oldu. Buna rağmen bu gün de detaylı bilgi sahibi olduğum söylenemez.
Benim öyle yazışım; parlamenter sistemi uygulayışımızda yaşananlar veya öğrenerek gördüğüm olumsuzluklardır.
Ünlü ressam hikâyesi vardır. Ressamın yeni yaptığı iki tablodan birisi duvara asılacakmış. İşin ehli ekspere güzelini seçmesi için tablonun birini göstermişler. “Bunun hangisi güzel” diye sormuşlar. Eksper; “öbürü güzel demiş.
“Bakmadan, öbürünün güzel olduğuna nasıl karar veriyorsun?” demişler.
“Gördüğümden çirkin olamaz” demiş.
Benim “Başkanlık sisteminden yanayım” deyişim; biraz buna benziyor. Parlamenter sistem ile ilgili öyle olumsuzluklar yaşadık veya dış basından, Fransa ile ilgili öyle olumsuzluklar okuduk ki bizi “Başkanlık sisteminden yanayız” demeye getirdi.
Sayın Tayyip Erdoğan’ın başkan olup olmamasının bu tercihimde etken olduğunu düşünmek; bana karşı biraz ayıp olur. Tayyip Erdoğan’ın başkanlığı günü geldiğinde bitecek başkasınınki başlayacaktır.
Yani şahıslar gelip geçişi sistemler daimidir.
*
Parlamenter sistem için olumsuz düşünmemi sağlayan yurt dışı örneğini önce, kendi örneğimizi de sonra yazalım;
Fransa’da 1946 anayasası ile 4. Cumhuriyet dönemi başlıyor ve bu anayasa parlamenter bir rejim yaratmış, meclise ağırlık vermiştir. Anayasa yürütme yetkisini Cumhurbaşkanı, hükümet başkanı ve bakanlara vermiştir.
Bu dönemde Fransa hükümet bunalımları ile karşı karşıya kalmış; 12 yıl içinde 20 hükümet değişikliği yaşanmıştır. (o devrin dar iletişim imkânları ile radyo ve gazetelerden 6-7 ay dayanabilen hükümetlerin haberini alır, hayretler içerisinde kalırdık)
Siyasi istikrarsızlık; yapılan referandumla 1958 Anayasası kabul edilerek 5. Cumhuriyet başlamış, sistem yürütmenin güçlendirilmesi temeline dayandırılmıştır. Bu dönemin en önemli özelliği; parlamento yerine cumhurbaşkanının yetkilerinin ön plana çıkarılmasıdır. Bu sebeple sisteme “yarı başkanlık sistemi” denilmektedir.
12 yılda 20 hükümet değişikliğinin büyük olumsuzluklar olduğunu, çarenin yarı başkanlık sistemi ile bulunduğunu unutmadan; bizden bir örnekle yazımızı sonlandıralım…
1980 yılı Nisan ayında cumhurbaşkanı seçim turları başladı. 12 Eylül ihtilali oluncaya kadar 114 kez seçim turu yapıldı. İhtilal olmasaydı bu ilginç rekor kim bilir hangi sayıya ulaşacaktı.
Bu da bizim parlamenter sistemin verimsizliğini gösteren ilginç bir örnek oluyor.
Biz sadece iki örnekle yetinelim. Araştırınca kim bilir daha nice örnekler çıkar.
Zaten durup dururken de “Başkanlık sistemi” diye bir şey icat edilmez.
Ülkemizin önce terör belasından kurtulması ve yönetimin sağlam temellere oturmasını diliyorum.
Nice hayırlı 19 Mayıs kutlamalarının tekrarı önde gelen arzularımdandır.
En güzel günler sizlerin olsun.