I

Anlam, yaratılan, oluşturulan bir şey midir?

Bu sorunun yanıtına söylem/eylem bağlamında bakarsak eğer, anlam yaratılan, oluşturulan bir şeydir.

Söylem/eyleme bakıp da okumaya çalışana göre anlam onun algı statikleriyle ilintilidir. Ona göre anlamsız olan söylem ve eylem bir başkasına göre anlam içerebilir.

İnsanın zaman yolculuğunda ise anlam/mana bir parçası olduğumuz doğayı ve kâinatı okuma boyutuyla ilintilidir. Doğayı okumak, kâinatı okumanın hayat bilgisidir.

“Yaşamın anlamı, yaşamın anlamını sürekli olarak arayıp bulamamakta bulunur” der Oruç Aruoba…

II

Şeylerin soluduğu atmosferin değişken yapısındaki döngüyü harflerin yap-bozuyla resmetmek şiirin söylemidir.

Şiirin/insanın zaman yolculuğuna baktığımızda birbirinin içinden geçerek gelen söyleyiş/söylem katmanlarıyla karşılaşırız.

Bu süreç, şiir-müzik-dans üçgeninde doğayı, insanı, toplumu ve kâinatı okuma, anlatma katmanıyla başlar. Bu katman için de sanatların ve felsefenin magmasıdır diyebiliriz.

Anlatıcılar dönemi. Yazı yoktur henüz. Sözlü kültür, anlatıcılarla varsıllaşır. Usta-çırak ilişkisi…

Doğaya/evrene bakan göz, algılayan bakış/görüş, sorgulayan akıl.

Olanla olması gerekeni sorguladıkça hayatın varsıllığıyla yüzleşir insan. Kıssadan hisse dersindedir doğanın. Hava, toprak, ışık, su…

Resimden yazıya geçiş katı… Çizgi…

Şeylerin hâlden hâle geçiş sürecinde yazı sıçramalı gelişme aşamasıdır. Birikimlerin gelecek kuşaklara aktarılmasında ölümlü insanın eşiği aşması. Mağara duvar resimleri, cenin hâlidir harflerin. Kültür, şeylerin hâlden hâle geçen sürekliliği değilse nedir?

Kütüphane yangınlarını rüyasında gören şair… Kanatlanan harflerin göğe yükseldiğini söyler.

Kim demişti, “Düşünürlerini kullanamayan toplum suçu kendinde aramalıdır” diye.

III

Bakış açısı…

Bakış açımız şeyleri algılayarak görebilmemizin eşik noktasıdır. Kendisiyle yüzleşme dediğimiz durum işte bu eşiğin ilk mikronudur.

Kendine bakıp göremeyen bir açının ne doğayı ne toplumu ne de kâinatı görebilmesi mümkün değildir. Ayrıca bu açı insanın kendisine de samimi olmasının önündeki en derin engeldir. Gerisi teferruat ve mutsuz hayatlar silsilesi…

IV

Metin okumaları müellifin algı ikliminde bir gezintiye çıkmaktır. Gözlük değiştirerek şeylere bakmak. Altını çizdiğimiz satırlar ise o tarihte bizim algı terazimizde önem ve değer taşıyan ifadelerdir. (Her alt çizme o görüşe birebir katıldığımız anlamına gelmez.)

Aynı metni yıllar sonra yeniden okuduğumuzda önemseyerek altını çizdiğimiz o satırlar sizi gülümsetebilir. Geçen zaman içinde sizin algı teraziniz ve dirhemleriniz değişmiştir çünkü.