4 Ekim 2021 Pazartesi günlü yazımın sonunu, “Görünen o ki, yeni ve sivil bir anayasa; Kürt Sorunu ve laiklik sorununa kilitlenecek, başkanlık ve parlamenter sistem tartışmasına hapsedilecek gibidir” diye bağlamıştım.

Zaten 2023 seçimleri için çalışmalar bugünlerden itibaren sert bir dille başlamış, gündem 2023 seçimleri olmuş, seçimlere yönelik hızlı bir kutuplaşmanın fitili ateşlenmiştir.

Yazılı ve görsel basında ise aylardan beri, 2023 seçimi için kehanet üstüne kehanet yapılmış ve yapılmakta, cinci hocalar gibi gelecek okunmuş ve okunmakta, toplumdaki bu sert kutuplaşmaya çanak tutulmuş ve tutulmaktadır.

Ve de toplum içinde zaten var olan öfke ve nefret daha da mayalanır, bu kamplaşma daha da bilenmiş ve bilenir olmaktadır.

* * *

Öyle ki bugünlerde “siyasi cinayetler olabilir” sözleri de dolaşıma sunulmuştur.

Nitekim CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 8 Ekim 2021 günü “Kaygılarım var. Siyasi cinayetler kaygım var” demiştir.

Bu kaygılar paylaşılmalıdır. Bu kaygılar elbette ciddiye alınmalıdır.

Ama bu kaygılarla ilgili bilgiler de ilgili kurumlara iletilmelidir.

Sonuçta daha şimdiden 2023 seçimlerinin sağlıklı olamayacağı gibi bir endişe paylaşılır olmuş ve olmaktadır.

Elbette iktidar cephesi iktidar olanaklarını kullanırken, muhalefet cephesini oluşturan 6 Partinin (CHP-İP-SP-DP-GELECEK-DEVA) yöneticileri de ortak bir strateji belirlemeye çalışmaktadır.

Ama açık ve net olarak ifade edilirse, bugün muhalefetin yapıştırıcı gücü “parlamenter sisteme dönüş” ve de özellikle “Erdoğan karşıtlığı” olacak gibidir.

* * *

Bugün Başkanlık Sistemi demokratik yapıyı sarsar olmuştur.

Ancak “Başkanlık Sistemi” bize Batı’nın, özellikle de ABD’nin 1980’den itibaren dayattığı bir sistemdir. 82 darbe anayasasında cumhurbaşkanına verilen yetkilerle bunun alt yapısı ta o günlerden hazırlanmış, gündeme sokulur olmuştur.

Bu nedenle muhalefetin haklı talebi olan parlamenter sisteme dönüşün zor olabileceği de özellikle düşünülmelidir.

Çünkü bölge politikaları nedeniyle ABD için, Türkiye’nin 2023 seçimleri ve cumhurbaşkanı kimliği daha bir önem kazanmıştır.

Ve de bu olgu, ABD Başkanı Biden tarafından da dillendirilmiştir.

İşte böyle bir oluşumda iktidar kavgası, siyaseti küresel güçlerin iradesine teslim eder bir görüntü de vermemelidir.

* * *

Elbette 2023’ün ana belirleyicisi başkanlık-parlamenter sistem kavgası olacaktır.

Ama parlamenter sistem yanlısı gözüken liderlerin samimiyeti de tartışma götürür gibidir.

Bu nedenle, önceki yazılarımda da özellikle belirtmeye çalıştığım gibi Başkanlık sistemine geçişin bir sorgulanması gerekir.

Çünkü Atatürk'ün sıcak bakmadığı, Ecevit'in “tehlikeli olur” dediği başkanlık sistemi; 60'lı yıllarda Türkeş, 70'li yıllarda Erbakan, 80'li yıllarda Özal, 90'lı yıllarda Demirel tarafından dillendirilmiş, siyasetin gündemine sokulur olmuştu.

Özellikle Demirel, “Ben isterdim ki Türkiye dar bölge seçimine gitsin. Ben isterdim ki başkanlık sistemi yapalım. İçimde ukdedir, yapamadık” demişti.

Ve yine Demirel, 1997’de “Türkiye başkanlıktan kaçamaz” demiş, 2005’te ise “Elbette Türkiye başkanlık sistemine geçecektir” demişti.

Bugünkü siyasetçilerin büyük çoğunluğu Özal döneminde de Demirel döneminde de siyasetin içinde idiler. Ama bu sözlere itiraz etmemişlerdi.

Ve bu sözlere, Türkiye siyasetinin görünmeyen yüzü, yani ekonomik iktidarı TÜSİAD itiraz etmemişti. Askeri kanattan bir itiraz gelmemişti.

Ve başkanlık referandumu 2017’de, başkanlık seçimi 2018’de yapıldı.

2019’da AKP’den istifa eden, ama 2016’da “Başkanlık sistemini benimseyen bir anayasa için her türlü adımı atacağız” diyen GELECEK lideri Ahmet Davutoğlu ve DEVA lideri Ali Babacan AKP’nin ağır toplarındandı. İktidarın aldığı tüm kararlardan sorumlu olan bu kişiler, bu sisteme itiraz etmemişlerdi.

* * *

2023 seçimlerinin belirleyicilerinden biri de Kürt Sorunu olacak gibidir.

Kürt Sorunu; çok bileşenli ve çok aktörlü, “yerel-bölgesel-küresel” dinamiklere haiz, Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren 98 yıldır çözülmemiş bir sorundur.

Bugüne kadar çözüm konusu olgunlaştırılmamış, bir proje üretilmemiştir.

Ve de bu konuda hem siyasi partilerin kendi içinde hem de Türkiye genelinde olgunlaştırılmış bir kamuoyu yaratılmamıştır. Yani bir devlet politikası oluşmamıştır.

Bugün gündeme getirilir oluşu ise Kürt oylarına ihtiyaç duyuluşudur.

Ama 2014’te başlatılan çözüm sürecinde önemli demokratik haklar tanınmış olsa da 27 Eylül 2021 günü açıklanan tutum belgesinde, özellikle “anadil ve eşit yurttaşlık” vurgusu yapan HDP, önümüzdeki seçimler için anahtar parti konumunda görünür olmuştur.

* * *

Evet, 2023 seçimlerine doğru Türkiye’deki siyasi görünüm budur diyebiliriz.