İnsanın ve toplumların en zoruna giden şey yüzleşmektir… Kendisiyle yüzleşmek… Bir diğer deyişle olan ve olması gerekenin ayırtına varmaktır. 

“Olmuyor kardeşim, olmuyor… Bu millet yine anlamadı… Bizim kadar proje üreten bir başka parti var mı? Yok…”

Yani, “Haydi yazlıklara… Denize… Çaya, kahveye… Biranın buz gibi sarışın rengine… Herkes kendi bireyci hayatlarına dönsün…” demenin eşik ifadesi…

Ya bunca yılgın, teslimiyetçi duruşun ardındaki sır… Hani şu aynayı ayna yapan kimya… Meydan, BOP için çalışan Eşbaşkan'a ve onun yüzsüz, arsız ve sözde utangaç destekçilerine bırakılmıştır. Gelsin Anayasa değişikliğiyle federasyon tertibinin hayata geçirilmesi... Gelsin başkanlık sistemi üzerinden tek adam diktası…

Topluma proje diye sunulan şeylerin en önemlisi “Aile Sigortası” olanıdır. Seçim sürecinde arkadaşlarla şu yorumu paylaştım… Karşılıksız yardımın ayni olanı bol bulamaç sekiz yıldır dağıtılmış ve toplum iane ile yaşamanın kolayına alıştırılmıştır. Siz kalkıp da “ayni yardım değil nakdi yardım vereceğim” yani Aile Sigortası, dediğinizde toplum düşünür, “Sekiz yılda yapılanlar yapılacakların teminatıdır… Öyleyse aslı varken suretine neden güveneyim?..” Aile Sigortası"ndaki önemli bir ayrıntı ise devamlılık olmaması, evdeki her hangi bir kişiye iş sağlanana kadar sürmesidir. Ayni yardımlarda ise (gıda, kömür vb) böyle bir kural yoktur.

İşte burada Süleyman Demirel’in “Halk gündelik yaşar…” sözü hatırlanmalıdır.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun 81 ilde ve 230’u aşkın ilçede miting yapması büyük bir gayrettir, takdir edilmesi gerekir, ancak o mitinglerde söylenenler bal yapmamışsa eğer bir şeylerle yüzleşmek gerekecektir.

Sisteme teslimiyette AKP ile yarışarak öne geçme çabaları parti tabanı tarafından ciddiyetle izlenmiştir. Örneğin; “AB Yerel Yönetimlere Özerklik Şartı"nın dokuz maddesinde var olan "ŞERH"lerin  bile kaldırılacağının söylenmesi (AKP bu çekinceleri çoktan kaldırdım diyerek böbürlenmiştir) ve “Anayasal Vatandaşlık” kavramını gibi yaklaşımlar CHP tabanında kaygıyla karşılanmıştır. Kaset tertipleriyle MHP operasyonu da tepkili CHP seçmenini farklı tercihe yöneltmiştir.

Bal yapmak dedik ya, yapılan balın da zehirli bal değil, yiyene şifa veren bal olması gerekmez mi? Milletin birliğine yönelik iç ve dış tehditlere çanak tutan anlayış belli kesimler tarafından görülmüş, tavır alınmıştır.

Yüzleşme bağlamında Sayın Kılıçdaroğlu’nun “% 30’u geçemezsen bu işi bırakırım…” sözü hatırlanmalıdır. 

Gerek 12 Eylül 2010 halk oylamasında, gerekse 12 Haziran 2011 seçimlerinde AKP Genel başkanı ve BOP Eşbaşkanı Erdoğan’ın özenle ve ısrarla izlediği gerilim stratejisi ise toplumu AKP yararına etkileyen bir yöntemdir. Bu gerginliğin kutbu olan Y-CHP seçim kampanyasını bir kayıkçı kavgasına çevirmiş, topluma anlatılması gereken asal sorun elbirliğiyle saklanmıştır. Burada MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli’nin ulus devletin bölünme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ifade etmesi işbirlikçi ve yandaş medya tarafından toplumdan saklanmıştır.

Baş çelişmenin emperyalizm ile ulus devletlerin arasında olduğu çağımızın gerçeğidir. Bu gerçeği görmezden gelerek yola çıkan her siyasi yapı eninde sonunda emperyalizmin beklentilerine hizmet etmekten öteye geçemez.

Emperyalizmin giderek saldırganlaştığı bu dönemde Mustafa Kemal’den ders almayanlar için yanılgı ve yenilgi kaçınılmaz olacak toplumlar bağımsızlıkları uğruna büyük bedeller ödeyeceklerdir. 

Kanla, irfanla, devrimle kurulan Türkiye Cumhuriyeti için de yaşamsal sorun ulus devletin yıkılmasıdır. Bu gerçeği topluma anlatmayan, milletle paylaşıp tercih yapmasını sağlamayanlar sonuçlarına katlanmak zorundadırlar. Yani “olanla olması gerekenin ayırtına varamayanlar, yanılgıya ve yenilgiye tutsaktır…” ifadesinin kaçınılmaz sonucudur yaşanmakta olan…

Kimi “Biz oyunu arttıran tek partiyiz…" diyerek, kimi de şahsi beklentilerinin peşinde “cici çocuk” olup ” köşesine çekilecektir.

Hiç kimse ne kendisiyle, ne ülke gerçekleriyle yüzleşmeye yanaşmayacaktır. Dört yıl sonraki seçime kadar “uyuyan güzel” olmaya aday mıdır bu kişiler ve partiler? Korkarım ki öyle…

“Yeni Anayasa” hazırlıkları terekten meclise geldiğinde ülkeyi özerk bölgelere ayıracak önermelere direnecek siyasi gücü mecliste kim temsil edecektir?

Seçim süreci boyunca bu gerçekliği kapıları çalarak millete anlatmayanlar, acaba önümüzdeki günlerde bu tertibi toplumla paylaşarak yaklaşan bölünmeyi dile getirecekler midir?

“Cumhuriyet Güç Birliği” diyerek milletin huzuruna çıkanlar bu süreci en baştan başlayarak dâhili ve harici ayak oyunları ile güç birliğinin (ittifakın) nasıl dağıtıldığını, hangi stratejik ve taktik hatalar yapıldığını umarım hiç zaman kaybetmeden gündeme getirerek değerlendireceklerdir. Yapılması tasarlanan ittifakın, nasıl hücrelerine ayrıldığı bütün gerçekliğiyle ve içtenlikle görülmeden milleti en geniş katılımla birleştirmenin önündeki emperyalist duvar yıkılamaz.

Türkiye’de seçim sürecinde alicengiz oyunları (SEÇSİS) yaşanırken Ortadoğu’da ve Akdeniz’de yaşananlar bir bütünün parçaları olarak değerlendirilmelidir. Daha seçim sonuçları seçim kurullarına teslim edilmeden televizyonlarda açıklanan sonuçların ileri demokrasinin (!) ileri teknolojisiyle  yapılan bir hokus pokus olduğu anlaşılmalı ve topluma anlatılmalıdır.

Irak ikiye bölünmüş ve Kuzey’inde çakma bir kukla devlet kurulmuştur. Kürdistan… Bu çakma ve kukla devletin Akdeniz’e açılmasını sağlayacak Suriye tertibi bütün hızıyla sahne almıştır. Sırada Suriye’nin bölünmesi vardır.

Büyük Kürdistan denilen yapının Türkiye, Suriye, Irak ve İran’dan alınacak topraklarla oluşturulacağı gerek yazılı kaynaklarla, gerekse haritalarla ortaya konulmuştur.

2010 Ağustos ayı başında Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı’nın Tunceli’de katıldığı bir toplantıda “Özek Doğu Karadeniz” ve “Özerk Orta Karadeniz”den söz etmesinin ardından 15 Ağustos’ta Sümela Müzesi’nde yapılmasına izin verilen ayin ve Pontus tişörtleriyle gezen Yunanlı kızlar ve daha sonra Yunanistan’da kurulan Pontus TV gerçeğiyle yüzleşilmesi gerekir…

“Kürt Sorunu”, “Ermeni Sorunu”, “Türban Sorunu” gibi emperyalizm tarafından dayatılan sorunlara bir yenisi eklenmektedir. “Çerkez Sorunu”… “Biz de ana dilde eğitim istiyoruz, radyo televizyon istiyoruz… Suçumuz dağa çıkmamak mı?” diyerek Cumhuriyet gazetesinde ilan verilmesi hatırlanmalıdır.

C. Rice’ın daha Bush’un Danışmanı iken ifade ettiği “Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da 22 ülkenin sınırları değişecek, Türkiye de sınırları değişecek ülkeler arasındadır.” sözü hiç unutulmamalıdır.  

Emperyalizmin bütün parti, sendika, dernek vb yapılar içine sızarak o yapıları kendi planlarına hizmet eder hale getirmeye çalıştığı gerçeği hatırlanmalıdır. (NGO'laşmış dernek ve sendikalar…)

Yüzleşilmesi gereken gerçeklerin özetini yapmaya çalıştık…

Bu arada unutmamamız gereken en önemli nokta, kendimizle tam bir dürüstlükle yüzleşmek zorunluluğudur. 

Sözü Türk Devrimi’nin ve ezilen ulusların büyük önderi Mustafa Kemal’in sözleriyle bağlayalım.

“Milletlerin tarihinde bazı dönemler vardır ki, belli amaçlara erişebilmek için maddi ve manevi ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak ve aynı doğrultuya yöneltmek gerekir. Yakın yıllarda milletimiz, böyle bir toplanma ve birleşme hareketinin önemli sonuçlarını kavramıştır. Memleketin ve devrimin, içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korunması için, bütün milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması gerekir. Aynı cinsten olan kuvvetler, ortak amaç yolunda birleşmelidir.”

"İşittim ki, bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek, memleketlerine dönmek istiyorlarmış. Ben kimseyi zorla Millî Meclis'e davet etmedim. Herkes kararında hürdür, bunlara başkaları da katılabilirler. Ben bu mukaddes davaya inanmış bir insan sıfatıyla, buradan bir yere gitmemeye karar verdim. Hatta hepiniz gidebilirsiniz. Asker Mustafa Kemal, mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağı alır, bu şekilde Elmadağı'na çıkar, orada tek kurşunum kalına kadar vatanı müdafaa ederim. Kurşunlarım bitince bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunlarıyla yaralanır, temiz kanımı, mukaddes bayrağıma içire, içire tek başıma can veririm. Ben buna ant içtim."

Bu sevdaya ant içmek ve her türlü çelişmeyi öteleyerek milleti tek çatı altında birleştirmektir mesele… Gerisi teferruat…