Bugün Pazar, 23 Nisan 2017. Saat 06.00’da televizyonu açıp şöyle gezerken, TRT Belgesel’de    

“Burası Muş’tur

Yolu yokuştur

Giden gelmiyor

Acep ne iştir”

Türküsünü duyunca yüreğim ezildi, içim burkuldu.  Orada kaldım ve gözyaşları ile izledim. Son yirmi dakikasını yakaladığım tarihimizin bilinmeyen ama çok acı Yemen sayfasını, noktasını, virgülünü kaçırmamak için dikkatle dinledim. Âdetim olduğu üzere kâğıt ve kaleme sarıldım,   Kısa, kısa, acele acele notlar aldım. Bunları dostlarımla paylaşmak istiyorum.

*

Mîrlîva Rüştü Paşa, payitaht’a telgraf çekiyor (Sânâ Ordusu kumandanı- tuğ veya tümgeneral- mîr-i livâ-);

“Askerlerin ayağında kundura yoktur. Yalın ayak yürümekten askerlerimizin ayakları yara bere içindedir. Günde elli askerimiz, yarası kangrene çevirip ayağı kesilmekte veya ölmektedir. Acilen her boy kundura gönderilmesini arz ederim”         (26 Mart 1905)

*

Vali Mehmet Tevfik Bey’in telgrafı şöyle;

“Sânâ’da vazifeli memur ve askerler gıda azlığından hastalanmaktadır. Gıda azlığından mütevellit günde asker, sivil yüz kişi ölmektedir. Gıdasızlıktan askerlerimiz oturarak veya yatarak nöbet tutmaktadır.”   (1 Nisan 1905)

*

Hasan Muhittin Paşa;

“Açlık ve yetersiz donanım yüzünden askerlerimiz ölmektedir. Askerimiz kafileler halinde firar etmektedir. Aç kaldığı için silahını satmaktadır. Bu satırları mürekkeple değil gözyaşları ile yazıyorum.” (… / …./ 1909 ) diyor ve maalesef payitaht’tan cevap gelmiyor.

*

Yemen’de en az, 400.000 şehit verilirken açlıktan, hastalıktan ölenlerin ve kayıpların sayısı bilinmiyor.

*

Programda Yemen’de Türk gücünün sıfıra inmesi. İngilizlerin saldırısı, Arapların Türkleri saklaması, koruması anlatıldı. İngilizler Yemen’i ele geçiriyorlar.  Yemen ileri gelenlerinden İmam Yahya’yı yetkili tayin ederek idareyi onunla kontrol altına alıyorlar.

İmam Yahya İstanbul’a haberler gönderiyor:

“Ben Osmanlı idaresinde kalmak istiyorum. Ben size bağlıyım, bana yardım edin” diyor. Cevap gelmiyor. Israrlı telgraflara nihayet cevap geliyor.

“Kendi devletini kur”

*

İmam Yahya, kendi devletini kurarken, mümkün olan her göreve Türk subaylarını getiriyor. Kimliklerini İngilizlerden saklıyor. Türkler artık Türkiye’ye dönemeyeceği için orada evleniyorlar. Bunlardan biri de Yzb.Galip Bey’dir. Torunu olan bir hanım dedesi Galip Beyi uzun uzun anlatıyor. “Osmanlı Paşaları en az üç dil biliyordu” diyor. Dedesinin babası Yzb.Galip Bey üç dil biliyor ve Yemen’de  önemli görevlerde hizmet yapıyor.

*

Yanlış anlamadıysam 1930’larda hâlâ İmam Yahya bağımsız Yemen’i kurmuyor. Kalben hâlâ Osmanlı’ya bağlı. 1938’de artık ümidini kesiyor.

*

İngilizler, Osmanlılar size sömürge gibi davrandı diyerek Osmanlı aleyhine pek çok propaganda yapmasına rağmen,  Yemen halkı Osmanlı’ya sırtını çevirmiyor. Çünkü Osmanlı Yemen’de hem inşa yapmış, hem okullar açmış. Yemen’de ilk Kız Meslek mektebini açan yine Osmanlılar.

*

Gelelim 24 Nisan Dünya Ermenileri yalan söyleme gününe…

Bu acı ama hakikatin ta kendisi olan örnekleri yüzlere binlere çıkarmak mümkün. Yukarıda arz ettiğim acılarımızı yaşayanlar bizim dedelerimiz.

Şimdi durun ve lütfen düşünün:

Türk Devleti ve Türk halkı bu durumda iken emperyalizme uşak olan Ermeniler ne diyor?

“Türkler 1915’de 1,5 milyon Ermeni öldürdü. 1915 olayları soykırımdır veya büyük trajedidir”

*

Azıcık askerî ve siyasî aklı olanlara soruyorum:

1915 yılında, bu kadar ağır yokluk sınırında olan bir devlet;

Bu kadar ağır açlık ve acılar içinde kıvranan bir halk;

Dünyanın en güçlü dört büyük devletinin birlikte saldırısına uğrayan bir ülke,

Askerine silah ve malzeme veremeyen bir devlet;

Senelerdir savaşlarda kırılan erkek nüfusu yüzünden, korumasız bir halk;

Senelerdir savaşlarda kırılan erkek nüfusu yüzünden, bağ, bahçe ve tarlada çalışacak erkeği kalmamış bir halk;

Yeterli tarım üretimi olmadığı için ekmek bulamayan ve dağlardan ot toplayarak yemek yapmaya çalışan bir halk,   …, …,  var ortada.

*

Gördüğünüz gibi, bu derecede acziyet ve yokluk içinde bulunan bir devlet beş ayda 1.500.000 Ermeni’yi öldürüp şuraya atıveriyor. Aklınız alıyor mu?

Yalan olur da bu kadar olmaz. Kuyruklu yalanlar bile Ermeni yalanları yanında solucan kadar kaldı.

*

Türkler bu durumda, ya Ermeniler ne durumda?

Yine aynı tarihte 1915’te Ermeniler;

Türk halkından kat be kat zengin, rahat ve asırlardan beri erkekleri askere gitmediği için hepsi işinin, aşının, eşinin başında.

Müslüman tebaa kırılırken onlar rahat rahat üreyebilmiş;

Bütün gayrimüslimler süreklilik isteyen bütün meslekleri yapabilmişler. Hem zenginler hem güçlüler. 

Dış destek, sonsuz.  En modern silahlar ile silahlanmışlar.

(SÜRECEK)