I
YKY’nın “Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi”ni tarayan Selçuk Altun, Cumhuriyet Kitap Ekindeki (01 Eylül 2016) “161-KİTAP İÇİN”de yolu Hukuk Fakültesi’nden geçen ama bitir(e)meyen yazar ve şairlerden söz ediyor. Kimler yok ki…
Mustafa Kemal Ağaoğlu, Oktay Akbal, Sabahattin Kudret Aksal, Güner Altıntaş, Melih Cevdet Anday, Orhon M. Arıburnu, Salâh Birsel, Öner Ciravoğlu, Aziz Çalışlar, Ümit Deniz, Şahinkaya Dil, Nazlı Eray, Celal S. Erozan, josef H. Gerez, Yılmaz Güney, Doğan Hızlan, Selim İleri, Attila İlhan, Alpay Kabacalı, Adnan V. Kanık, Onat Kutlar, Özdemir Asaf, Zekeriya Sertel, Murat Uyurkulak, Suut Kemal Yetkin, Mehmet Emin Yurdakul, Hasan Ali Yücel…
3976 sayılı öbek şu sözlerle sonlanıyor. “Bu usta yazar ve şairler, Hukuk’u bitirseler belki de edebiyattan kopacaktı, yazık olacaktı. Nicesi belki de ebeveyn zoruyla oraya kayıt olmuştu…”
Aynı konuda bir ters yürüme yapalım mı? Edebiyat Fakültesi bitirip de edebiyatçı olmayan, olamayan kaç kişi vardır kim bilir? Tıpkı, Güzel Sanatlar Akademisi’nin resim ve heykel bölümlerini bitirip de ressam, heykeltıraş olamayanlar gibi…

II
Bilgili olmak ile kültürlü olmanın arasındaki iklim farkı… Mimar Prof Dr. Bülent Özer yanıtlıyor soruyu. (1933-2016)
Soru: Bülent Bey… Söz gelimi, çağdaş resim tarihini, akımları gayet iyi bilen, peş peşe sıralayabilen bir kimse bilgili midir, yoksa kültürlü müdür?
Bülent Özer: Gayet yerinde bir soru yönelttiniz. O kimse sadece doğru veri aktaran bir pozisyondaysa bilgili olmaktan ileri gidemeyecektir. Ancak çeşitli sanatçıların veya akımların kendi aralarındaki bağlantı ve ilişkilere sentezci bir yorum getirebildiği anda, o kişinin çağdaş resim alanındaki bilgileri kültür sentezine dönüşmüş olacaktır. Size bir örnek; çağdaş resim hakkında muazzam bilgiye sahip olduğumu kabul edin, öte yandan da Çallı’nın yapıtlarının tümünü tek tek tanıdığımı, hayat hikâyesini fevkalâde iyi bildiğimi, gelgelelim onu bir türlü dünyadaki yerine oturtamadığımı farz edin. İşte bu durumda benim çağdaş resim kültürümden söz edilemez; bilgimden evet!” (Kültür sanat Mimarlık, YEM Yayınları, 2006. İlk baskısı 1986’da yapılan kitabın beşinci baskısı)

III
"Düşüncelerimizdeki ve eylemlerimizdeki yetersizlikler ve sakatlıklar çok zaman bütünü görme yatkınlığımızın olmayışından kaynaklanıyor. Dar açılardan bakınca ancak küçük bir alanı görebiliriz. Bir nesneyi bütün genişliğiyle görememek onu yanlış görmek anlamına geliyor. Uzmanlaşmalar dar alanlarda yetkin olmayı getirirken bütünü görememek tehlikeleriyle baş başa bırakıyor bizi. Bilimdeki felsefedeki sanattaki verimsizlikler bu parçalı bakışın sonucu değilse nedir?"
Afşar Timuçin, Açık Gazete 27.08.2016

IV
Kül yüzlüdür harfler... Şöyle bir deşmeye ne gerek, parmak uçlarınızla dokunsanız yeter, yeryüzünün ve gökyüzünün cümle yangınlarının sıcağını taşırlar.

V
Yeraltı ırmakları salt yağmursuz zamanların doğal sarnıçları değildir. Aynı anda magma nam eriyiğin de serinlik sularıdır.

VI
Yazla kışı ayıran yağmurlar…" derdi eskiler. Öyle bir yağmurdu işte Eylül'ün sağanağı…
Yundu yıkadı yaz tozlarını.

VII
Aranıp da bulunamayan, gerçek aranan değildir çokluk…

VIII
Aranan şeylerin de bir canı vardır şüphesiz… Sizi onlar bulur, hiç beklenmedik bir anda…

IX
Kış, kimi yerde suskudur çokluk…