“Elbet ciddi söylüyor,” dedi Ayşe Hanım. “Konuk yemek mi hazırlarmış? Ev sahibi konuğunu ağırlamaz mı?”

“Tamam Büyükbabacığım,” dedi Cemre. “Biz Zeynep’le bir şeyler hazırlarız hemence. Siz rahatınıza bakın.”

Hepsi de gülmeye başlamıştı.

“Ne yani,“ dedi Cemre. “Yemek yapmadık kişiler miyiz? Bir haftaya yakın zamandır yenmeklerimizi sizler mi yapıp yolluyordunuz buraya yoksa?”

“Canım!..” diye Aylin’le Tülay teyzesi sarıldılar Cemre’ye.

“Elbet yaparsın,” dedi Aylin ablası. “Anneannen şakadan takılıyor sana.”

“Biliyorum şaka yaptığını. Beni kızdırmaya çalışıyor ama kızar mıyım hiç. Sizler benim canlarımsınız.”

Aylin’le Tülay Hanım, kollarını sıvayıp, birlikte yemek hazırlığına koyuldular

Cemre sazını çıkarıp, onlara güzel bir konser verdi. “İki Keklik”, “Leylim ley” ve “Dağlar” türküsünü yorumladı. Zeynep de katıldı ona. Konser sonrası coşkuyla alkışladılar Cemre’yi.

“Aferin, bravo sana!” dedi dayısı. “Ne güzel geliştirmişsin sazını.”

“Teşekkürler övgüne dayıcığım.”

Sonra Özgür Bey onlara mizah yüklü, ilginç konular anlattı. Çocukları kırdı geçirdi gülmekten. Kahkahaları bir şenlik havasında yankı buldu bahçede.

Saat bire doğru kurdular sofrayı. Ayşe Hanım toprak güveç kabında nefis bir güveç yapmıştı. Sofranın baş yemeği bol etli güveçti. Onu pirinç pilavı, Özgün’ün elle yemeceler olarak nitelendirdiği tavuk budu kızartmaları, çoban salatası, yoğurt ve karpuz izliyordu.

Hep birlikte kuruldular sofraya. Yemek dağıtımı yapıldı sırayla. Neşe içinde, gülüşerek söyleşerek yediler yemeklerini. Yemek anını resimlemeyi de unutmadılar. Bir güzelce doyundular.

Cemre’nin isteği üzerine Zafer Bey, bu yemek için şu beyitleri söyledi:

“Yemek için birledik burda emeğimizi,

Neşeyle hazırladık piknik yemeğimizi.

Temiz dağ havasıyla açlık daha da arttı,

Yemeklerin kokusu iştahları kabarttı.

Böylesine lezzetli, böyle nefis yemekler,

Yılda bir kere yenir, ömre de bir yıl ekler.

Zafer Bey’i de alkışladılar.

Yemekten sonra Özgür Bey:

“Şimdi de hep birlikte Evkaya Deresi’ne,” dediyse de:

“Benim hiç gözüm almıyor yavrum,” dedi Ayşe Hanım. “Hava sıcak. Siz gidin gezin, dolaşın gelin, Ben babanızla burada kalırım.”

“O zaman hoşça kalın babacığım, anneciğim,” dedi Özgür Bey. “Saat beşe doğru burada oluruz.”

“Haydi güle güle çocuklar. Neşeniz bol olsun.”

Çocuklar da:

“Hoşça kalınız,” diyerek ayrıldılar oradan.

“Onlar gezsin eğlensinler,” dedi Ayşe Hanım.

“En doğal hakları gençlerin.”

“Hayırlısıyla şu düğünlerini de yapsaydık.”

“O da olacak inşallah Hanım. Ne kaldı ki şurada 22 Ağustos’a. Sadece kırk gün…”

“Yine de benim ulu kaygım.”

“Sen zaten en basit konuları bile ulu kaygı yaparsın hanım. Biraz rahat ol. Her iş düzen alır. Yeter ki Allah sağlık, esenlik versin.

DÖNÜŞ

Zafer Bey:

“Sağlıkçı Musa ağabeylere uğrayalım da vedalaşalım hanım. Ekmek yedik, su içtik birlikte. Sevdiğim saydığım birisi. Üstelik, rahmetli babamın da iyi adamıydı.”

“Uğrayalım,” dedi Ayşe Hanım.

Kalktılar yürüdüler.

Sağlıkçı Musa ile hanımı kapının önündeki ceviz ağacının altında oturuyorlarmış. Sıcak bir karşılaşma oldu.

“Ooo! Buyurun Arif Ağamın oğlu. Hele hoş geldiniz!”

“Gelin Hanım siz de hoş geldiniz!”

“Hoş bulduk,” dediler her ikisi de. İçtenlikle el sıkıştılar.

“Buyurun, oturun.” dediler.

Oturdular masanın başına. Hal hatır sordular.

“Az sonra biz de size uğrayacaktık. Bugün döneceğinizi, akşamdan Zeynep söyledi.”

“Evet; bugün dönüyoruz.”

“Gözünüz aydın. Oğlunuzla birlikte, gelin kızınız ve kızınız da gelmişler.”

(SÜRECEK)