Doğum tarihim benim, dokuz yüz otuz yılı. 

Nüfusta Çorum-Çıkrık köyü diye yazılı. 

Annemin Azize’dir, babamın adı Arif; 

Arif olan kimseye elbet gerekmez tarif. 

Ben ki ailemizin son erkek çocuğuyum. 

Soyadımız Çetintürk, Türkoğlu Türktür soyum. 

Atam: “Ey Türk Gençliği! Sizdedir umudumuz. 

“Çağdaş ve çağcıl ülke olsun” demiş “yurdumuz. 

Önce kalkındıralım” deyip “köylerimizi.” 

Bu amaçla kurmuşlar Enstitülerimizi. 

Köy Enstitülerinde hem çalıştık, okuduk. 

Bilgiyi ilmek ilmek, nakış nakış dokuduk. 

Dünyamız aydınlandı, eğitim öğretimle, 

Hem de sanat belledik yapılan üretimle. 

Bizler yanık bozkırı su ile buluşturduk. 

Binlerce fidan dikip, ormanlar oluşturduk. 

Okullarda yaparken meyve sebze bahçesi… 

Sevgiyle sardı bizi toprak ananın sesi. 

Toprağı karış karış işlemeyi öğrendik. 

Bilim aydınlığıyla karanlıkları yendik. 

Beyin teri dökerek ve hem de beden teri. 

Dedik ki: “Hedefimiz hep ileri, ileri!” 

Yaşam alanlarında, sanatta, ustalıkta, 

Nice deney kazandık eğitimde, sağlıkta. 

Öğretmen olduk bizler uygarlığa eş olup. 

Ülkemizin üstüne doğduk bir güneş olup. 

Onlarca yıl eğittik çocukları köylerde. 

Halkı bilinçlendirip, umar olduk her derde. 

Çalışıp, çabalayıp, bizler emek ürettik. 

Yemek için en başta, çalışmayı öğrettik. 

Emeksiz yemek ise büyük ahlaksızlıktı. 

Çalışıp üreterek, paylaşmak bize haktı. 

Atatürk devriminin her konuda sesiydik. 

Çağdaş uygarlığın biz anıtsal simgesiydik. 

Kara ruhlu insanlar o kara dilleriyle, 

Kara çaldılar bize, o kara elleriyle, 

Aydınlığın önüne çektiler kara perde, 

Enstitüler, Tonguçlar, Yüceller hani nerde? 

Asla unutulmayan birer efsane onlar: 

Ülkemizin üstünden kalksın kara dumanlar. 

İnsanlığın ruhunu, özünü bilemezler. 

Ne değin uğraşsalar adını silemezler. 

Atatürkçülük bizim sonsuza dek ilkemiz. 

Onun izinden gider aydınlığa ülkemiz.