“Yavrucuğum” dedi Zafer Bey. “Kişi önce bulunduğu kenti, sonra bölgesini, ardından ülkesini, daha sonra da dünyayı tanımalı. Hititler de bizim yaşadığımız Çorum topraklarında uygarlık kurmuşlar. Bizler böylesine zengin tarihi ve kültürel değerlerimizi yeterince tanıyamamış, tanıtamamışız. Bu konudaki çalışmalar ise henüz yeterli değildir. Görüyorsunuz, dünyanın çeşitli ülkelerinden insanlar kalkıp ta buralara geliyor, geziyor, bilgileniyor, birçok güzellikleri yaşayarak dönüyor ülkelerine. Bizlere gelince, bırakın ülkemizi; kendi kentimizdeki tarihi, doğal ve kültürel güzelliklerden bile haberimiz yok. Bu her şeyden önce bir kültür, bilinç ve ekonomik durum sorunudur.”

Yukarı Kentte tapınaklar yanında, kraliyet saraylarının bulunduğu Büyükkale’nin önünde, resmi işlere ayrılmış, bazı anıtsal yapılar da açığa çıkartılmıştır. Şehrin bu bölümünde, son Hitit Büyük Kralı II.Şuppiluliuma’ nın Luvi hiyeroglifleriyle, taş üzerine kazınmış, kendisi ve babası IV. Tuthaliya’nın yaptığı işleri anlatan iki büyük yazıt bulunmaktadır.”

“Çok sağ olun Büyükbabacığım” dedi Cemre. Ben bu güzel günü hiç unutamayacağım.”

“Ben de unutmayacağım” dedi Emre. “Bizi Hitit Uygarlığı ile tanıştırdığın için çok sağ ol Büyükbaba” dedi.

“Sizler de sağ olun çocuklar” dedi Zafer Bey. “Burayla ilgili bir iki şey daha söylemeliyim. Hattuşa’da son yıllarda yapılan kazıların ağırlık noktasını şehrin, hatta Hitit devletinin ekonomisine ışık tutan kazılar oluşturmuştur. İmparatorluk döneminde, M.Ö. 13.yy.’a tarihlenen şehrin Büyükkaya sırtında, büyük boyutlarda, sayıları 11’ i bulan yeraltı siloları bulunmuştur.

Hitit İmparatorluğu M. Ö 1200 yıllarından hemen sonra yıkılmıştır. Sizler daha ayrıntılı bilgileri biraz daha büyüyünce kendiniz, araştırır, öğrenirsiniz ilerde. Şimdilik bu kadar bilgi yeter diyorum.”

Hava oldukça sıcaktı. Vakit öğleyi geçmiş, çocuklar da iyice acıkmışlardı. Yenden arabaya binerek hareket ettiler. Zafer Bey arabasını bir ağaç gölgesine park etti. Çocuklara anneannelerinin azık olarak koyduğu saç çöreği ve kek poşetlerini arabanın bagajından çıkardı. Meyve sularının eşliğinde midelerini bastırdılar. Yemekten sonra da üzerine birer su içtiler.

Zafer Bey:

“Çocuklar” dedi. “Hititlerle, Mısırlılar arasında yapılan Kadeş Savaşı sonrasında yapılan Kadeş Barış Antlaşması konusunda da sizleri bilgilendirmek isterim. M.Ö. 1274 tarihinde Mısır Kralı II. Ramses ile Hitit Kralı Muvattalli arasında Kadeş önünde büyük bir meydan savaşı yapılmış ve Kadeş Barış Antlaşması ile sonuçlanmıştır. Bu antlaşmaya bağlı olarak II. Ramses savaştan önce aldığı yerleri boşaltmış, Kadeş Şehri Hititlere kalmıştır.

Kadeş Barış Antlaşması sırasında orduda çıkan bir isyanda, Muvattalli öldürülmüştür. Antlaşma, onun yerine geçen III. Hattuşili tarafından imzalanmıştır. (M.Ö.1269) Bu antlaşma dünya tarihinde eşitlik ilkesine dayanan en eski antlaşmadır. Antlaşma çivi yazısıyla gümüş plakalar üzerine Akadca olarak yazılmıştır. Ayrıca Kralın mührünün yanında Kraliçenin mührü de vardır.

Bu antlaşmanın gümüş levhalara kazınmış olan asıl metinleri kayıptır. Mısır’da tapınakların duvarlarına kazınan antlaşmanın bir nüshası da, Boğazkale kazılarında kil tablet olarak bulunmuş olup Istanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

Kadeş antlaşmasının Hattuşa’da bulunan çivi yazılı tabletinin büyütülmüş kopyası New York’ta Birleşmiş Milletler Binasında asılıdır.”

Artık dönme zamanı gelmişti.

BOĞAZKALE MÜZESİ

Arabaya binerek Boğazkale Müzesi’nin önüne geldiler.

Müzenin bahçesinde Roma ve Bizans dönemlerine ait mezar taşları sergileniyordu..

Girişi ücretsiz olan Müze, 12 Eylül 1966 yılında açılmış; Boğazkale (Hattuşaş) kazılarında çıkan ve çevreden elde edilen eserler de burada sergilenmekteymiş.

Hitit Dönemine ait eserlerin ağırlıklı olduğu müzede; Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit, Frig, Roma ve Bizans dönemlerine ait eserler yer almaktaydı.

Her iki katı da birlikte gezdiler. Hayran hayran izlediler yüzlerce, binlerce yıl öncesinin tarihsel yapıtlarını. Görevlilere teşekkür edip çıktılar.

(SÜRECEK)