-2-

57. Tümen Komutanı Şefik Aker, Edremit ve civarıyla ilgili araştırmalarını aktarırken şunları söyler.

“Edremit köylerinde vaktiyle bir tek Rum yokken uğursuz Tanzimat-ı Hayriye sayesinde Rumlar, Türklere göre, Edremit kıyı köylerinde çoğunluk sağlamışlardı. Kiliseler okullar yapmışlar, Türklerden sözü geçen kişileri eşkıyalıkla bölgeden kaçırmışlardı.”

İlk önce “Eğer ibret alınsaydı, tarih tekerrür eder miydi?” söylemini hatırlatarak, bir kıssadan hisse ile yolumuza devam edelim.

Theodor Herzl, 19. Yüzyılın Siyonist lideridir. Amacı, Tevrat’ta ve/veya daha sonra yazılan felsefe kitabı Kabala’da olduğu var sayılan “Vaat Edilmiş Topraklar”da İsrail Devleti’ni kurmaktır.

Osmanlı büyük borç içindedir. Borçlarını ödeyemez durumda olan II. Abdülhamit her türlü çareye başvurmak zorundadır. Aksi halde koca devlet iflasını ilan edecektir.

Ve Theodor Herzl çok cazip (!) bir teklifle her ikisinin de yakın dostu Kont Nevlinski’yi Padişah’a, bir görüşme talebi ile göndermiştir.

Gerisi?..

Theodor Herzl, II. Abdülhamit'ten Kont Nevlinski aracılığıyla Filistin'e özerklik ve Musevi ikametliği istemiş, buna karşılık şu taahhütlerde bulunmuştur.

1- Osmanlı Devleti’nin 33 milyon İngiliz altınına ulaşan borçlarının tamamını ödeyelim.

2- İmparatorluğu korumak için 120 milyon altın Frank’a mal olacak deniz filosu yaptıralım.

3- Devletin mali durumunu canlandırmak için 35 milyon altın lira faizsiz borç verelim.

Ancak, teklifi kabul etmeyen II. Abdülhamit şu yanıtı vermiştir.

“Bu meselede (Theodor Herzl) ikinci bir adım atmasın. Ben bir karış toprağı dahi satmam. Zira bu vatan bana ait değil, milletime aittir. Milletim bu vatanı kanlarıyla mahsuldar kılmıştır. O, bizden uzaklaşmadan tekrar kanlarımızla örteriz…”

Dönemim Washington’daki Osmanlı Büyükelçisi Ali Ferruh Bey, 24 Nisan 1899’da bir Amerikan gazetesine verdiği demeçte “Ceplerimize milyonlarca altın doldursalar, Hükümetimiz Arap memleketlerinin hiçbir bölümünü satmak niyetinde değildir…” demiştir.

Ali Ferruh Bey aynı demecinde Filistin meselesinin ekonomik değil, siyasi bir mesele olduğunu, bu nedenle de Maliye Nezareti’ni ilgilendirmediğini söylemiştir.

Mustafa Kemal Paşa, 1920 başlarında, olanaksızlıklar içinde Maraş ve Antep direnişlerini örgütlemeye çalışırken, Türk halkından sürekli olarak, yabancılara toprak satmamalarını istemiştir. İngiliz ve Fransızlar, Halep ve Suriye’deki Ermenileri, toprak satın alarak bölgeye yerleştirmeye ve kuracakları Ermeni devletinin mülkiyet temelini oluşturmaya çalışmaktadırlar. Bu girişime önlem olmak üzere gönderdiği telgrafta şunları söylemiştir. “Bölgeden göç etmek yasaktır. Arazi ve emlak, ancak Türklere satılacaktır. Yabancılarla Hıristiyanların arazi sahibi olmalarına meydan verilmeyecektir. Türk olmayanlara karşı sıkı bir boykot uygulanacak, alışveriş sadece Türkler arasında yapılacaktır.”

Gel zaman, git zaman… Fili yuttu bir yılan…

“Babalar gibi satanların” kimleri örnek aldığı bellidir.

Günümüze gelirsek, Türkiye’de 2002’den bu yana, yabancılara 76 milyon 145 metrekare gayrimenkul satılmıştır. Bu satışın en fazlası Konya’da gerçekleşmiş. Bunu 6 milyon 205 bin ile Antalya, 5 milyon 768 bin Muğla, 4 milyon 494 bin ile Ankara, 3 milyon 184 metrekare ile Aydın ve 2,2 milyon metrekare ile İstanbul izlemektedir.

(Yabancıların Türkiye’deki gayrimenkul haritası, emlak.ensonhaber.com/ 29.08.2011)

Türkiye’de gayrimenkule yatırım yapan yabancıların sayısı 119 bin 599 kişidir.

Türkiye’de gayrimenkul sahibi yabancıların başında 35 bin 245 kişiyle İngilizler’dir. Bunu 27 bin 21 kişiyle Almanlar ve 10 bin 750 kişiyle Yunanlılar izlemektedir. Yunanlılar, genellikle İstanbul, İzmir ve Bursa’da, Suriyeliler ise Hatay ve Gaziantep’te gayrimenkul almaktadır.

(Türkiye’de yabancıya en çok emlak satılan iller, emlakpencerem.com/ 02.02.2012)

Yabancılara satılan gayrimenkullerden daha önemli olanı yabancı şirketlere satılan taşınmazlardır. Daha önce taşınmazların işletme hakkı geçici sürelerle yabancı şirketlere verilirken, 12 Mayıs 2011 tarihinde Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararla; “Yabancılara Taşınmaz Satışı” önündeki engeller kaldırılmıştır. Bu tarihe kadar işletme hakkı devredilen liman, su kaynakları, maden,  Tekel gibi işletmelerin tapusu artık yabancılar tarafından alınabilecektir.

Tapu Kanunu’nda değişiklik öngören 5782 sayılı kanunun Anayasa Mahkemesi tarafından onaylanmasıyla, yabancılara toprak satışı için hiçbir sorun kalmamıştır. Yabancı şirketler; bugüne kadar işletmesini aldıkları Tüpraş, Telekom, banka ve bunlara ait maden alanlarını, limanları, enerji tesisleri ve derelerin de tapularını alabileceklerdir.

Bu yasal düzenlemelerin sonucunda yabancı şirketler Türkiye’de 150 bin kilometrekarelik maden alanının hakkına sahip olacaklardır. Bu alanın sadece madenler olduğunun altını çiziniz. Bu alan ise Türkiye’nin yedide birine eşittir.

AKP iktidarı döneminde Cumhuriyet’in birikimi olan bütün varlıklarımız, dış borçlarımızın azaltılacağı gerekçesiyle 47,9 milyar dolara özelleştirilmiştir. Ancak, Türkiye’nin 2002’deki bütün dış borcu 129,6 milyar dolarken,   varlıklarımızın satışından sonra dış borcumuz azalmadığı gibi 2011’de Cumhuriyet tarihimizde bir rekor olan 309,6 milyar dolara ulaşmıştır.

(Esfender Korkmaz, Varlıklarımız azaldı borçlarımız arttı, tumkoseyazilari.com, 29.02.2012)

Fili yuttu bir yılan demiştik, değil mi?

İktidardan Büyükelçilere “Satın…” talimatı… Büyükelçilik mi, vatan topraklarının satışı için reklam ajansı mı? Osmanlı Devleti’nin Washington Büyükelçisi Ali Ferruh Bey’in kemikleri sızlamaktadır.

AKP iktidarı, yabancılara Türkiye’de 60 hektara kadar mülk sahibi olabilme imkânı sağlayan yasanın kabulüyle yatırımcıları çekmek için tanıtım atağı başlatmıştır.

Kampanyada, Büyükelçilere mektup gönderilerek, Türkiye’de taşınmaz alımında sağlanan kolaylıkları bulundukları ülkedeki yatırımcılara anlatmaları istenmiştir.

Mütekabiliyet engeline takılan 62 ülkenin vatandaşlarına Türkiye’de mülk sahibi olma yolunu açan Yasa’yla sağlanan imkânların geniş kesimlere ulaştırılması için özel sektörden de destek alınacaktır.

Vatan topraklarımız, stratejik önemde ve değerde varlıklarımız satılarak ülkemizin ve milletimizin güvenliği ve geleceği büyük bir tehlikenin içine atılmıştır. 1096’da 1.Haçlı Seferi’nden beri Türkleri Anadolu’dan atmak için fırsat kollayan Haçlı emperyalistlerin ve tarihi düşmanlarımızın eline fırsat verilmiş,  yurdumuza sivil işgal kendi ellerimizle yaşatılmaktadır.

Mülksüz devlet olmaz. Mülk vatandır. Mülkünü yabancılara satan,  gün gelir devletsiz, vatansız kalır.

Bu vatan yağmasını bakıp görmeyenler, duyup da millete anlatmayanlar emperyalizmin dilsiz ortakları olarak tarihe kayıt düşülecektir.

O da yalan, bu da yalan… Fil yuttu kocaman bir yılan…

Ey Türk milleti bilesin ki, bu gidişle kendi topraklarında “yabancı efendiler”in kölesi olacaksın…

Çare? Kemalist Devrim’in yeniden ihya ve inşasıdır. Bu vatan bizimdir. Pahası da kandır, candır… Dolar, avro ile bu vatan ne satılır ne de satın alınır.

Bu böyle biline…