158 yıllık, asırlık çınar...

Bir gurur abidesi...

Yıllardır; yılmadan, yüksünmeden, bu coğrafyanın en ücra köşelerine kan pompalayan, can pompalayan, en önemlisi moral pompalayan Türkiye’nin yüz akı...

Uzmanlık alanına girsin girmesin, görev alanıyla ilgili olsun olmasın; verilen her görevin altından, alnının akıyla çıkan bir görev kurumu...

Kurtuluş Savaşımızın, yeniden diriliş mücadelemizin, gizli neferi...

Ülke ekonomisinin bel kemiği...

Tüm örselenmelere, tüm yıpratılmalara rağmen; bankacılık kurumunun dayanılmaz ağırbaşlılığından, disiplininden ve gizinden ödün vermeyen bir ekolün ilk ve son temsilcisi...

Türkiye’nin bankacılık okulu...

Benim, senin, onun, bizim Bankamız... Tüm Türkiyelilerin Bankası....

T.C. Ziraat Bankası...

* * *

Son günlerde bankacılık sektöründe yaşanan pisliklere; bu Asırlık Çınar’ın da adı karıştırıldı.

Bir takım çevrelerce; bilinçli veya bilinçsiz olarak, diğer bazı bankalarda yapıla gelen yanlış işlere; Ziraat Bankası da bulaştırıldı. Amacı dışında, bazı şahıs ve kurumlara finans kaynağı yapıldı.

Bu konuda, söylenecek çok şey ver.

Ancak T.C. Ziraat Bankası’nın üst düzey yetkilileri; aldıkları devlet terbiyesi ve bankanın disiplin anlayışı gereği, kurumlarını ve kendilerini savunmuyor, savunamıyorlar... (Bankalarını hortumlayan, hortumlatan diğer yüzsüz bankacılar gibi ortaya dökülüp, medyada boy göstermiyorlar... )

Bu durumda da meydanı boş bulan, ağzı(!) ve kalemi(!) olan ilgili ilgisiz pek çok muhterem(!); bilen / bilmeyen, maksatlı / maksatsız yine pek çok kişi tarafından telaffuz edilen ‘görev zararının’ ne anlama geldiğini anlamadıkları, bilmedikleri için; ahkâm kesmeye, zihin bulandırmaya, kafa karıştırmaya devam ediyorlar.

... ...

Yıllarımı severek verdiğim ve ailemin üç kuşağıyla birlikte (dedem, babam ve ben) mensubu olmaktan çok büyük onur duyduğum bu asırlık kurumun; (medyanın dedikodu kumkuması yazarları tarafından) adının ve varlığının istismar edilmesi, kanıma dokunuyor...

İçime sindiremiyorum...

* * *

Ülkemizde, şu ana kadar yozlaşmadan ayakta kalmayı becerebilmiş, tek bir kurum kalmıştır. Daha doğru bir deyimle; bu Ülkede, (disiplinini bozmayan) kala kala tek bir kurum kalmıştır.

O kurum da T.C. Ziraat Bankası’dır.

Yıllardır her türlü iğrenç siyasi bombardımanların etkisinde bırakılmasına karşın; hiç bir güç, hiç bir zihniyet, Ziraat Bankası’nın; “Ziraat Terbiyesini, Ziraat Ahlakını ve Ziraat Disiplinini” bozamamıştır...

Çünkü Ziraat Bankası; disiplin kurumudur, hizmet kurumudur... Görev kurumudur...

Cumhuriyetin kurulduğu günden bu yana; kâr amacı gütmeden tarım sektörünü desteklemiş, tarım sektörünü fonlamış; özel sektörün burun kıvırıp gitmediği, en ücra vatan topraklarında hizmet vermiştir.

Halen de hizmet vermeye, devam etmektedir...

* * *

Her bankanın sattığı paranın (verdiği kredinin), kendisine bir maliyeti vardır.

Elbet Ziraat Bankası’nın verdiği kredilerin de, bir maliyeti var. Ama Ziraat Bankası, bu paranın, kendisine maliyetinin, çok daha altında bir fiyatla, tarım sektörünü kredilendirmektedir....

Neden?

Çünkü devlet, çünkü siyasal yetke (otorite); Asırlık Çınar’ına (zarar etme pahasına ) bu görevi vermiş...

Ancak, ekonomistlerin ‘sübvansiye’ dedikleri bu kredilendirme yönteminin kurallarını belirleyen siyasal yetkenin; (çeşitli dönemlerde ve çeşitli siyasi mülahazalarla) kantarın topuzunu fazla kaçırdığına tüm ülke tanıktır....

Ve hatta yine bu Siyasal Yetkenin (yine çeşitli dönemlerde ve yine çeşitli siyasi mülahazalarla) verdirdiği bu kredileri, zaman zaman (hatta çoğu zaman) tahsil ettirmediği de bilinen bir gerçek...

Peki kamuoyunca, ayırdında olunmayan veya bilinmeyen şey ne?

İşte o bilinmeyen veya anlatılmayan, anlatılamayan şey (veya şeyler) şunlar.

“Kredi miktarı, krediye uygulanacak faiz oranı, kredinin dönüş veya dönmeyiş tarihini” belirlemede tek etken olan Siyasal Yetke; bu koşullarla kredi vermek zorunda bıraktığı bankanın zararını; “... devlet olarak kendisinin karşılayacağı...” taahhüdünde bulunur. Ama bu yükümlülüğünü zaman zaman (hatta çoğu zaman) yerine getirmez... Getiremez...

Dolayısıyla da bu kayıplar; Bankanın bilançosunun, zarar hanesine yansır.

Bankanın “görev zararını artıran” bir başka etmen de; yine Siyasal Yetkenin, (siyasal nedenlerle) “Bankanın zararı pahasına” Ülkenin en ücra köşelerinde, şube açtırmasıdır.

Ekonomik olarak hiçbir verimliliği olmayan ve tahminen 300’ün üzerindeki bu tür şubeler, bulundukları yörelerin; tek kamu hizmeti veren kurumu konumundadır. Ancak bu yerleşim birimlerinin ekonomik olarak hiçbir verimliliği olmadığı için; buralarda açılan şubeler kaçınılmaz olarak, Bankanın zarar kalemini yükseltir.

Siyasal Yetkenin bilgisi ve yönergesiyle (talimatıyla) yapılan bu işlemlerden doğan zararın; kamu bankacılığı literatüründeki adı, ‘görev zararı’dır...

İşte bazı nifak yuvalarının (bilinçli/bilinçsiz) diline doladığı “Ziraat Bankası’nın görev zararı” olayı budur ve bu nedenlerden kaynaklanır.

... ...

Kim ne derse desin, kim ne yazarsa yazsın... T.C. Ziraat Bankası; Atatürk Türkiyesi’nin ve Türk Bankacılığının yüz akıdır...

Bu böyle biline!...

Bilumum paranoyakların ve araştırmacı(!) gazetecilerin bilgilerine arz olunur...