Ulu Önderimiz yüce Atatürk; Bundan yüzyıl önce ‘Yedi Düvel’e karşı verdiği bağımsızlık ve özgürlük mücadelesini kazanıp, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetimizi kurduktan sonra, “Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinin kültür” olduğunu özellikle belirtmiş.

Bu sözden yola çıkacak olursak,

Kentlerin, bölgelerin, daha geniş tanımıyla ülkelerin salt; tarım, ticaret ve sanayi ile ekonomik anlamda gelişip, kalkınmasının yeterli olmadığını biliyoruz. Bu nedenle Ulu önder Atatürk’ün sözünü rehber edinerek ülkemizin gerçek anlamda gelişip kalkınabilmesi için, ekonomik kalkınmanın temelini eğitim, bilim, kültür ve sanat zemini üzerine oturtmamız gerektiği gerçeğini gözden uzak tutmamalıyız. Yine Atatürk’ün dediği gibi çağdaş uluslar düzeyine ulaşmamız da ancak böyle mümkün olacaktır.

Toplumun kültürlenmesi ve aydınlanması için salt öğretim kurumları, üniversiteler, özel kurum ve kuruluşların çabaları da yeterli değildir. Özellikle yerel ve merkezi yönetimlerin başında olanlara da bu konuda büyük görevler düşmektedir.

Zaten bizler de yıllardır kültür ve sanatın odağında, edebiyatın farklı türlerinde yazdığımız yazılarla okurun kafasında aydınlık pencereler açarak onları aydınlatmaya karınca kararınca, katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Çorum Haber’in Kurucusu, Başyazarı ve Genel Müdürü Sayın Mehmet Yolyapar’ın öncülüğünde, 25 yıl öncesinden başlattığımız ve gazete eki olarak yayınladığınız Yazılıkaya Kültür Sanat dergimiz de toplum için kültür sanat bağlamında önemli bir görevi yükümlenmiş ve bunu sürdürmektedir.

Bu kısa girişten sonra asıl konumuza gelmek istiyorum.

Çorum Belediye Başkanı Dr. Halil İbrahim Aşgın, Başkan Yardımcısı Turhan Candan da asıl görevlerinin dışında “Kültür Belediyeciliği”ni hedeflemişler. Bu bağlamda, Çorum’da kültür, sanat ve edebiyatın farklı alanlarında yazan, üreten, şair, yazar ve bilim insanlarını bir araya getirerek yazılarını bir dergi toplamı içinde okura ulaştırmayı; onların, bilgilenip bilinçlenmesini sağlamayı, bu kültürel, sanatsal birikimleri geleceğe aktarmayı hedeflemişler.

Ve bu tasarıyı büyük bir şevk ve heyecanla gerçekleştirip toplanan yazılarla “Şehir Defteri” dergisinin birinci sayısını okurla buluşturmayı başarmışlar. Kendilerini; kültür, sanat ve edebiyata verdikleri katkı ve destekten dolayı içtenlikle kutluyoruz.

Ben bu yazımda Şehir Defteri dergisi üzerinde bir ufuk turu yapmaya ve de dergiyi sizlere tanıtmaya çalışacağım.

Dört ayda bir çıkacağını öğrendiğimiz ve otuz iki yazarın yazılarından oluşan dergi 80 sayfadır. Yazılar; şehir merkezli olarak Şehir ve Medeniyet, Şehir ve Tarih, Şehir ve Kültür, Şehir ve Edebiyat, Şehrin Hafızası ve Şehir ve İnsan olarak bölümlendirilmiş. Yazılar; içerikleriyle ilgili resimlerle de desteklenmiş. Kapaktaki Saat Kulesi ve çevresinin fotoğrafı 1960’lı yıllardan tatlı esintiler getirmektedir okuyucuya.

Dergideki yazılar, Çorum Belediye Başkanı Dr. Halil İbrahim Aşgın’ın Başkan’dan adlı sunu yazısıyla başlıyor. Başkan yazısının bir yerinde şöyle demiş:

“Ömrümüzün nadide bir kesitini vakfettiğimiz şehrimiz için bir dergi çıkarma fikrini hayata geçirmiş olmaktan dolayı mutluyum. Şehirlerin yarışında Çorum’u bir adım öne çıkarmak ve hemşerilerimizin yaşam kalitesini artırmak bizim için öncelikli meselelerimiz. Bunun için Kültür Belediyeciliğini önemsiyoruz...”

“Bu şehirde eli kalem tutan ve söyleyecek sözü olan herkesin bu dergide yeri vardır. Dergimizin yeni yetişecek yazar ve şairlere de bir “mektep” vazifesi görmesini arzu ediyorum...” (Sayfa:2)

Başkan Yardımcısı Turhan Candan da başlarken başlıklı yazısından bir bölüm aktarıyorum. Bir paragrafında şöyle demiş:

“Çorum leblebisi, sanayisi tarımı kadar kültür ve sanat faaliyetleri ile de öne çıksın istiyoruz. Bu haz ve hız çağında biraz durup düşünmek ve medeniyetimizin temel çerçevesi içinde yakalayacağımız şehir değerlerini geleceğe aktarmak istiyoruz. Kalıcılığı sağlamanın en muteber yolunun, hakikati kültür ve sanat giysisi ile tarihin vitrinine koymak olduğunun bilinciyle “Şehir Defteri”ni hazırladık…” (Sayfa: 3)

4. ve 5. Sayfada “Barışın, Kardeşliğin Şehri Çorum’dan Merhaba” yazısıyla Çorum’un bir kesitinin fotoğrafı konulmuş.

“Şehir, Medeniyet ve Kimlik” başlıklı yazı Prof. Dr. Alaattin Karaca’nın.

Karaca; “Medeniyetin en önemli göstergesi şehirdir.” Dedikten sonra, şehirlerin kuruluşunun kısa bir tarihçesini anlatmış. Sonra özetle şöyle bağlamış yazısını:

“Batıdan gelen ‘modern kent’ dalgası evlerimizi, mahallelerimizi sokaklarımızı, çarşılarımızı, kamusal alanlarımızı sarmış durumda, Artık şehirlerde ‘bize özgü görüntüler’ giderek azalıyor, kimliksiz ve melez ‘kent’ler doğuyor; üstelik kimliksiz ve şuursuz bir ‘kentli’ kalabalıkla birlikte. Şehri, evi, mahalleyi yeni şartları da göz önünde tutarak kendimize özgü bir biçimde inşa etmeliydik oysa. (…) Geleneksel mimarimiz üniversitelerde, belediyelerde mutlaka dikkate alınmalı, bu yolda çalışmalar yapılmalı projeler üretilmelidir. Şehir kolektif ben’dir, kolektif tarih, kolektif kimlik. Bozulduğunda kolektif ben de bozuluyor.” (Sayfa: 6,7)

Metin Demirci ise, “Kültür, Sanat ve Edebiyat” demiş yazısının konusuna. Ayrıntılı örnek ve yorumlamalarla sürdürmüş yazısını. Şöyle demiş yazısının bir yerinde:

“Hakikat şu ki edebiyat ve sanat şahsa özel, kültür ise genele aittir. Ayrıca sanat ve edebiyata göre kültür daha esnektir. Toplum genellikle bir sanat ve edebiyat eserini orasından burasından kırpıp kendine uygun bir hale getirip kültürleştirebilir.”

“Kültür, sanat ve edebiyat birbirini besleyen insana ait üretimlerdir. Toplumların hayatı maddi, manevi kültürel, sanatsal ve edebiyat üzere üretimlerle devam eder.” (Sayfa: 8,9)

“Şehrin Vicdanı” başlıklı yazısında şöyle demiş Necat Yazıcı:

“Şehri bir insana benzetebilir miyiz? Bir insanın vicdanından bahsettiğimiz gibi bir şehrin vicdanından da bahsedebilir miyiz?” diyerek şöyle sürdürmüş yazısını:

“Bir yerde şayet vicdandan söz edeceksek; orada inançları ve değerleri de konuşmamız gerekmez mi? Şehir neye inanır, neyi kıymetli görür ve kutsar o halde? Neresinden anlaşılır bir şehrin deist mi teist mi olduğu; mümin mi münafık mı olduğu kimden yahut kimlerden sorulur?” (Sayfa: 10)

11. sayfada Hasan Kahraman’ın bir fotoğrafı. Ulucami avlusunda bitmeyen dostluklara örnek, söyleşen iki yaşlı adam.

Doç. Dr. Zekeriya Işık’ın; “Nikonya’dan Çorum’a Bir Yörenin Türkleşme ve İslamlaşma” konulu yazısı. Bu bol kaynakçalı yazısından kısa bir bölüm alıyoruz:

“Çorum havalisinde 13. Yüzyıl sonları 14. Yüzyıl başlarından itibaren Vefai, Kalenderi, Üveysi geleneğe sahip Sufiler görülmeye başlanmıştır. Onlar kurdukları tekke ve zaviyeleri ve bu yerler etrafında sevk ve idare ettikleri iskan organizasyonları sayesinde hem göçer, Türkmen aşiretlerin hem de taşıyıcı oldukları Türkistan-Horasan irfanının bölgede yerleşmesine ve bu toprakların Türkleşip İslamlaşmasına büyük katkı sağlamışlardır.” (Sayfa: 12,13)

(SÜRECEK)