“Tam Bağımsızlık” sözü birilerini hep rahatsız etmiştir. Bu
kavramdan rahatsızlık duydan ve tepki gösterenler ise emperyalizmin Truva atı
görevini üstlenmiş her türlü işbirlikçilerdir. Liberal yaftalı gezeni de
vardır, “Müslüman”, “Ilımlı İslâmcı” geçineni de… Hatta Marksist ve Atatürkçü
olduğunu söyleyenleri de bulabilirsiniz.
Siz bağlı oldukları ipleri takip ediniz, aynı elden
yönetilen kuklalarıdır bunlar. Liberalizm “liberte”, özgürlük sözünden
türetilmiş bir kavramdır. Kapitalizmin gelişme döneminde “bırakınız yapsınlar,
bırakınız geçsinler” anlayışının ifadesidir.
Çağımızda liberalizmi savunanlar için “bırakınız yapsınlar,
bırakınız geçsinler” sözü emperyalizmin ulusları özgürce sömürmesi için
kullanılmaktadır.
Falih Rıfkı Atay’ın şu ifadesi az sözle çok şeyi
anlatmaktadır. "Bizim demokrasi dahi on sekizinci ve on dokuzuncu asır
liberalizm basmakalıplarını sırtına yükleyip yurdumuza öyle geldi."
İstiklâl bir milletin hürriyetidir, özgürlüğüdür. Ama
liberallere göre toplumların, ulusların bağımsız ve özgür olması değil bireysel
özgürlüklerdir önemli olan.
Bireysel özgürlüklerden kasıtları da ulusu meydana getiren
etnik ve dini farklılıkların ayrıştırılmasıdır. Sen, ben, o, öteki öne çıksın,
çatışma başlasın ki emperyalizm rahatça toplumları, ulusları bölüp, yönetip,
yutsun.
Tarihimizde Osmanlı’nın önde gelenlerin liberallerine bir
bakalım. Prens Sabahattin, Ahrar Partisi, Hürriyet ve İtilaf Partisi…
Dönemin önde gelen emperyalisti İngiltere’nin Osmanlı
içindeki uzantı dosyalarıdır hepsi. 1908 Devrimine karşıdırlar, İngilizcidirler
ve adem-i merkeziyet yanlısıdırlar. Adem-i merkeziyetçilik kavramının
günümüzdeki karşılığı özerklik ve yerel yönetimlerin güçlendirilerek
Anavatan'dan kopmasıdır. Adem-i merkeziyetçiliğin günümüzdeki adı ise "AB
Yerel Yönetimler Özerklik Şartı"dır.
Bu anlayışın Cumhuriyet dönemindeki uzantıları ise Kemalist
Devrim’e karşı çıkarak önce İngiliz emperyalizminin daha sonra da ABD’nin
desteğinde özerkliği (devrimle kurulan ulus devletin yıkılması), bireysel
özgürlükler (demokrasi) görüntüsü altında ise emperyalizmle uzlaşan İslâm’ı
(Ilımlı İslâm) savunan ve özünde tam bağımsızlığı, reddeden siyasi yapılardır.
Şöyle bir yakın tarihimize bakınca Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı görürüz.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Ali Fuat Cebesoy, Kâzım
Karabekir, Refet Bele, Rauf Orbay ve Adnan Adıvar’ın öncülüğünde 17 Kasım
1924’te kurulmuş, Türkiye Cumhuriyeti'nin 2. siyasi partisidir. 5 Haziran
1925’te kapatılmıştır.
Haziran 1926'da İzmir Suikastı sonrasında bazı paşalar
tutuklanmış ve idam hükmüyle yargılanmışlardır. Ancak, Kazım Karabekir'in de
içinde bulunduğu bu paşalar İsmet İnönü'nün müdahalesi ile idamdan
kurtulmuşlardır.
Serbest Cumhuriyet Fırkası Atatürk'ün istek ve onayıyla,
dönemin Paris Büyükelçisi Fethi Okyar'ın başkanlığında kurulmuştur. (12 Ağustos
1930)
Türkiye ve benzeri ülkelerdeki (feodalizmi tasfiye
edememiş), liberal partilerin uluslararası ölçekte emperyalizmin, yerelde ise
Kemalist Devrim’e karşı çıkan feodal ve gerici unsurların desteğiyle
yaşayacakları sosyoekonomik bir gerçektir. Kemalist Devrim karşıtı bütün güçlerin
Serbest Cumhuriyet Fırkası’nda birleşmesi karşısında, Mustafa Kemal’in de
onayıyla, 17 Kasım 1930’da Ali Fethi (Okyar) tarafından fesih dilekçesi
verilmiştir.
Şu gerçeği açıkça söylemeliyiz ki çağdaş demokrasi ancak
feodalizmin tasfiye edildiği toplumlarda kurulabilir. Çok partili yapı, seçim
ve meclis çağdaş demokrasi için görüntüden öteye geçememektedir.
1945’de İkinci Paylaşım Savaşı’nın galibi ABD İngiltere’nin
tahtına kurulunca Türkiye üzerinde çok partili düzen dayatmasına başlamıştır.
Toprak Reformunda ısrarlı görünüp, aslında sürüncemede
bırakan iktidar da, CHP içinden bir grubun ayrılarak Demokrat Parti’nin
kurulmasını kolaylaştırmıştır. D.P. Cumhuriyet tarihinde liberal partilerin tek
başına iktidar olan ilk örneğidir.
Demokrasinin eğer sandığa hapsedilecek kadar basit ve küçük
bir şey olduğu kanıksanır ve hak görülürse, o zaman o sandıktan, sihirbazların
yaptığı gibi her şeyi çıkartabilirsiniz. “Odunu göstersem seçtiririm”, “Siz
isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz” ifadeleri bu anlayışın
nişaneleri olarak tarihimize kayıt düşülmüşlerdir. Bu sözlerin gerek
Cumhuriyet’in kuruluş felsefesiyle, gerekse çağdaş demokrasiyle ne denli
örtüştüğü, artık sizin takdirinizdir. “Yeter Söz Milletindir” sloganından sonra
çok partili demokrasimizin geldiği mertebe ne yazık ki budur.
Günümüzde ise demokrasi tartışması, Cebrail'in kanat sayısı
ile hâşâ, Erdoğan'ın kanat sayısı arasındaki farkla özdeşleştirilmiştir.
Batıyla 1939’dan itibaren başlayan askeri ve ticari ikili
anlaşmalar 1950’den sonra giderek artmış, tam bağımsızlık ilkesi esnetilerek
halkçı, milliyetçi, devletçi, devrimci
Cumhuriyet ABD tertibi darbelerle çökertilerek teslim alınmaya çalışılmıştır.
Artık hedefe açıkça vurulmaktadır. Hedefte Mustafa Kemal
önderliğinde devrimle kurulan ulus devlet vardır. Siyasi partiler, sendikalar,
dernekler çeşitli tertiplerle etkisizleştirilmişler, sıra medya kuşatmasındaki
toplumun beyninin yıkanmasına gelmiştir.
Meclis Başkanı medya yöneticilerini toplayarak Y-Anayasa’ya
destek istemektedir.
Eski ABD Büyükelçisi Eric Edelman, “”Atatürk bugün yaşasaydı
yargılanırdı” diyerek karşıdevrimin geldiği noktanın adeta altını çizmektedir.
Meclis Bakanı’nın otura kalka herkesin talebi olduğunu ileri
sürdüğü Y-Anayasa, ABD’nin en eski hayallerinden, Kürdistan’dan ve bölgeye
egemenlik taleplerinden kaynaklanan bir dayatmadır. Bu dayatmanın silahlı gücü
ise PKK terör örgütüdür.
Devrimle kurulan bir ulus devletin, kuruluş felsefesini
Y-Anayasa ile değiştirmek demek yeni bir devlet kurmakla eşdeğerdir.
Bu teşebbüsün şu veya bu şekildeki şerikleri Anayasa’yı
ihlal suçu işlemektedirler. Adem-i Merkeziyetçi Prens Sabahattin’in torunlarına
duyurulur…