12 gün kadar önce televizyonlar, Antalya’da domatesin kilosunun 10 kuruştan satıldığının haberini verdiler.
Alacağınızı sanıp da hiç heveslenmeyin, size veya bize vermiyorlar. Salça fabrikasına veriyorlar. Bizlere marketlerde yine 2 veya 2,5 lira.
Bu çok eski ticari yollardan biridir. Biz 1944 yılında ilkokul okuma kitabında, “Brezilya’nın ekonomisi kahveye bağımlıdır. Brezilyalılar kahve rekoltesinin ihtiyaçtan fazla olduğu yıllarda, kahvenin fazlasını denize dökerler” diye okumuştuk.
Garip görünen bu olayın fiyat düşmesin diye yapıldığı vurgulanıyordu. Antalya’daki 10 kuruşluk domates olayı da aynı şey. Piyasa düşmesin diye piyasa fazlası salçaya dönüştürülüyor.
Tüketici için can sıkıcı görünen bu olay aslında üreticiyi koruma olayıdır. Üreticinin korunması sonuçta tüketicinin yararınadır. Fiyatlar dibe vurup, zararla iflas edilince; domates üreticisinin kalmadığını ertesi sene fiyatların anormal derecede arttığını görürüz.
Durum ayar gerektirdiğinde, ayarlayayım derken ölçüyü kaçırmamak lazım.
*
Gelelim grizu gazı olayına…
4 Mart 2016 günü; Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak; kömür kanunuyla ilgili tasarıyı meclise sunacaklarını belirterek, “Maden kazalarının ana nedeni grizu patlamalarına sebep olan metan gazını drene edip ekonomimize kazandıracağız” dedi.
1970 yılında İngiltere’de grizu gazının ekonomiye kazandırılışının bir örneğini gördüm.
Hatta karşılaşmamızın birinde rahmetli Turgut Işık’a anlatmıştım. Ülke ve sanayi sevdalısı rahmetli, hoşuna giden bir şey olunca; yüzüne gelen sevimli, güleç tavırla, “keşke bizde de olsa” demişti.
İngiltere’de büyük bir kömür ocağının yanına yeni ve dünyanın en modern tuğla fabrikasını kurduklarını, deney çalışmasını yaptıklarını söyledikleri fabrikayı bize gezdirdiler.
Fabrikada yakıt olarak kömür ocağından çektikleri grizu gazı kullanılıyordu.
Olaydan çok etkilendim. Türkiye’ye dönünce, uygun bulduğum her ortamda anlattım. İlgili olduğunu düşündüğüm insanların hiçbirinden, işe yarar bilgi alamadım. Sayın bakanın girişimi başarılı sonuçlanırsa, işin 46 senelik emektarı olarak çok sevinirim. İnsanların ölümüne neden olan faktör ortadan kalkmakla kalmıyor, bir de işe yarar enerjiye dönüşüyor.
Bundan daha güzel ne olabilir ki…
*
Zaman zaman yazdığımız, anılarla harmanlanmış yazılarımızdan birini daha yazmış olduk.
Geçen hafta yazdığım yazıda da benzer durum vardı. Metin Erişken telefon etti. Kendine özgü anlatımına çok yakışan sesi ile, “Bu kadar eski şeyleri unutmayışına hayret ediyorum!” anlamında övgü dolu konuşma yaptı.
Erişkenlerle Metin Beyden önce rahmetli babası Sait Ağabey zamanında ticari ilişkimiz oldu. Bu ilişkiyi başlatan, sonradan Kargı belediye başkanlığı da yapmış olan Muharem Özçakan’ı da burada rahmetle anmam gerekir. O zamanlar rahmetli Sait Erişken’in toptan kereste ticaretini rahmetli Muharrem Özçakan yürütüyordu. Yani Metin Beyle konuşmanın zevki benim için farklıdır.
Metin Beyle onu ve hafıza meselesini konuşurken; “Güçlü hafıza sahibi olmak iyi de hafızaya yerleştirdiğimiz anılarda seçici olmak gerektiğini, benim seçiciliği ne kadar becerebilip beceremediğimi, Einstein’dan bir anekdotla anlattım.
Einstein evinin telefon numarasını sorana; üstat notlarına bakarak cevap vermiş. Adam, “Aman üstad biz sizi dünyanın en büyük zekası olarak biliyoruz. Siz evinizin telefonunu bile ezbere bilmiyorsunuz!” deyince, “Hafızanın da bir kapasitesi var. Onu telefon numarası vs ile doldurmak doğru değil” karşılığını vermiş.
Bu yazımız da böyle sonlandı, takdir okuyucularımın.
En güzel günler sizlerin olsun.