Kurbanlık hayvanları, kamyonlar ve tırlar üzerinde, büyük şehirlere taşınırken gördükçe; kolayca yapılacak işi zorlaştıranlar için kullanılan “Öküzü bıçağın yanına götürmek” deyimi aklıma gelir.
Konuyu daha iyi irdelemek için aile yaşantımda biraz geriye gitmek istiyorum:
Rahmetli babam 1973 yılında hacca gitti. 7 arkadaş birleşip bir deve almışlar ve kurban kesmişler.
Kocaman deveden birkaç kilo et almışlar. Onlar daha oradan ayrılmadan bir greyder gelmiş, daha önce başkalarının kestikleri kurbanlarla birlikte; bizimkilerin kurban kestiği deveyi de kumlara gömmüş. Babam olaydan çok etkilenmiş olacak ki; hacca gidenleri şöyle uyarıyordu, “Biz deve kestik, başkalarının kestikleri kurbanlarla birlikte toprağa gömdüler. Aman öyle büyük hayvanı kurban etmeye kalkmayın, küçük bir hayvan keserek görevi yerine getirin. Ülkemize dönünce büyük hayvan kesmek isterseniz kesin. Etler insan kursağına düşsün!”…
Ben 1993 yılında hacca gittim. Kurban işi daha düzene girmiş. Kesimi üslenen kuruluşlar oluşmuştu. Biz paramızı verdik. Hayvanın yüzünü bile görmedik. Toplu halde kesilen kurbanların, Afrika’nın fakir ülkelerine gönderildiğine inandık. Sonucun rahmetli babamın önerisinden daha iyi olduğunu düşündük. 20 yılda ulaşılan sonuç oldukça iyiydi.
Sonra Prof. Dr. Zekeriya Beyaz çok önemli bir şey söyledi: “Milyonlarca hayvanların 3-4 gün gibi kısa bir zamanda kurban kesilme olayı ve organizasyonu imkânsızdır. Memleketimizde vekâlet bırakın, kurbanı vekilleriniz kessin. Çok daha iyi değerlenir!”
Bunun olabileceğini yeni öğrendim. Hac kurbanının zamanının belirlendiği ama yer belirtilmediği için olabileceğini söyleyen güvenilir bir kaynağım oldu. Fakat Zekeriya hocanın; “Tavuk da kurban olur. Balık da kurban olur.” Söylemleriyle sulandırılmış geçmişi olduğu için kimse takmadı. Olabilecek bir şeyse; önerinin müthiş iyi olduğunu düşünüyorum. Söylenen sözün anlamı ile değil, söyleyenle uğraşma huyumuz yüzünden yine işin özünü kaçırıyoruz.
Biz gelelim günümüzün Kurban Bayramlarındaki uygulamalara:
Başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlere Kars-Erzurum-Sivas gibi Doğu Anadolu Bölgesi’nden, kurbanlıkların kamyon vs ile taşınmasının hayvanlara eziyet, insanlara külfet oluşturduğunu düşünüyorum.
Televizyonlarda daha önceki kurban manzaraları geçmiş zamana göre biraz düzene girmiş gibi ama görünen görüntüler yine de düzeltilmeye muhtaçtır!..
Bu iş vekâletle görülebildiğine göre; Kars gibi, Erzurum, Sivas gibi Doğu Anadolu’da; 8-10 merkez oluşturulsa. Kesilen kurbanların etleri dondurulup paketlendikten sonra gönderilecekleri yere uygun zaman içinde gönderilse kalanların muhafaza edilmesi dışında sucuk, pastırma, sosis gibi şeyler yapılsa çok iyi olur.
Çok zor bir uygulama önerdiğimi biliyorum. Nasrettin Hoca’nın Akşehir Gölüne yoğurt tutturduğu hayali gibi, benim bu hayalim de; Ama
• Oralarda istihdam yaratır.
• Etlerin, derilerin, sakatatın daha iyi değerlendirilmesi sağlanır.
• Baş tarafta belirttiğim gibi hayvanların yol boyu çektikleri eziyetten, onlara hizmet etmek zorunda kalan insanları külfetten kurtarır.
*
Yazdıklarıma şaşıracak okuyucularımın olduğunu biliyorum. Biliyorum da onlar benim 17 yaşıma kadar et yemediğimi, hala kasap dükkânına girmeyip uzaktan baktığımı, Çiğ ete elini sürebilenlere hayret ettiğimi bilmiyorlar.
En çok huylandığım olay da kan akıtma meselesi, ama elimden bir şey gelmiyor.
Beni vejeteryanların daha iyi anladığını düşünüyorum ama onlardan da bir tane bile tanıdığım yok.
Kurban bayramı görüntülerinin de hayvan katliamı görüntüsü verdiği; düzenlemeye ihtiyacı olduğu da bir gerçektir.
En güzel günler sizlerin olsun.