Türk Tarihinin, bu günlere gelişine geniş açıdan bakarsak; Türk Milletinin, dost olamayacağı toplum (uyum sağlayamayacağı demiyorum) dost olamayacağı toplum, Avrupa’dır. Çok derine inmeye lüzum yok, bugün kabaca 2000 yıllık çizgimize bakarsak bunu rahatlıkla görebiliriz.

Şöyle ki; Türkler, Orta Asya’da çok uzun bir süre yaşadıktan sonra tamamen tabiat şartlarının icap ettirdiği sebeplerden dolayı, dört cihete göç etmek mecburiyetinde kaldılar. Batı dediğimiz Avrupa, doğudan gelen bu milleti istemedi. Şunu da belirtmeliyim ki, göç ederek veya savaş yaparak başka topraklara giden ulus, sadece Türkler değildir. M.Ö. 7000 yılından beri dünya insanları illa bir sebeple, oradan oraya gitmişlerdir, savaşmışlardır. Türkler de bu tür birçok toplumsal hareketlerin bir parçasıdır. Biz, bu bölgede var olmuşuz,  bu bölgede yaşamaya devam ediyoruz ve edeceğiz. Avrupa, Türkleri, Müslüman olmadan önce de; Müslüman olduktan sonra da hiçbir zaman kabullenmemiştir. Üstelik araya din farkı da girince, zaten hazzetmedikleri bu doğulu toplum ile hep kavgalı olmuşlardır.

MESELENİN ASLI ŞUDUR

Türkleri istemeyen onlar, onlara yamanmak isteyen Türkler. İki zıt anlayış ve iki zıt toplum 250 senedir bu minval üzere cebelleşip durmaktadır. Avrupa 1453’ten itibaren hızla endüstriyel ve teknolojik ilerlemeye başlamış ve liderliği ele geçirmiştir. Biz, taassubî sebeplerle geri kalmışız. Çağı yakalamak için 1980 yılına kadar hep Avrupa ve Amerika’nın peşinden koşmuşuz. Yani düşmanlarımıza muhtaç ve mecbur olmuşuz. Türk Milleti olarak 1923’ten beri, Büyük Önder ATATÜRK’ün “YURTTA SULH-CİHANDA SULH” vecizesini şiar edindiğimiz halde, Avrupa asla bize böyle bir barışçı ve iyi niyetli gözle bakmamıştır. Geri kalmışlığımızı, sonuna kadar istismar etmiştir. Emperyalist emellerinden ve kinci tutumundan vazgeçmemiştir. Uzun bir süre bu gayesini gizlemiş ve sinsi sinsi Türkiye’nin altını oymuştur. Türk Milletinin içine nifak sokmuştur. Rahmetli Özal’a kadar hiçbir siyasi lider bu oyunları bozmak için bir şeyler yapmamış veya yapamamıştır. Rahmetli Ecevit’in iki kez iktidar olduğu dönemde bazı çıkışları olmuştur. Erbakan Hoca ise bunu aşikâre yapmaya kalkışmış ve iktidardan indirilmiştir. Bunlar Avrupa ve Amerika ile siyasi görüş farkından doğan karşı tepkilerdir. Özal’ın farkı, aynen Avrupa’nın bize yaptığı taktik gibidir, yani Özal karşı tepkisini sinsice yapmayı düşünmüştür.

NASIL YAPMIŞTIR?

1990’da bağımsızlığına kavuşan Türk Devletleri ile münasebetleri geliştirirken, Akdeniz Ülkeleri birliği, Karadeniz Ülkeleri Birliği, Balkan Ülkeleri Birliği, Kafkas Ülkeleri Birliği, Mavi akım, Rusya ile entegrasyonlara girişmek gibi birçok seçenekler yaratıp, bölgede ekonomik işbirlikleri ile savaşsızlık ortamını sağlamak istemiştir. Zihnindeki nihaî hedef ise ilerde (yani bugünlerde) TÜRK BİRLİĞİNİ pek çok alanda tesis etmek idi. Tabi bu projenin farkına varanlar (ki bunlar Avrupa, İsrail ve Amerika’dır) Özal’ı öldürdüler. Isparta uçağı, intihar süsü verilen beş teknisyen, Adnan Kahveci, Gaffar Okkan, Recep Yazıcıoğlu, Muhsin Yazıcıoğlu gibi şüpheli ölümler Türk Milletinin gözünü açmaya yetmiştir. Çok yıllar öncesinden beri, siyasî saplantısı olmayan birçok yazar, akademisyen ve stratejistler, bunu açık açık dillendirmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Bey de bunu alenen yapmak isteyen bir tutum içindedir. Hâlbuki sonuca ulaşması uzun zaman isteyen millî projeler önce gizli yürütülür. İlgili devletler ile kapalı kapılar ardında planlamalar yapılır ve sonra o fikir ortaya atılır. Ertesi gün, birçok ülke sizi destekler.

Yakın tarihe göz atarsak, 1970’li yıllarda BM’lerde Kıbrıs davası oylandı. Afganistan, Pakistan ve Endonezya’dan başka hiçbir ülke bize oy vermedi.  ‘(İslam ülkeleri dâhil. O zaman Türk Devletleri bağımsız değildi.)  Keza bugün UYDURMA ERMENİ İDDİALARI için BM’lerde oylama yapılsa, eminim ki hüsrana uğrarız. Çünkü hiçbir kulis çalışmamız yok. Çünkü Dış Türkler Bakanlığımız yok.  Böyle bakanlığa şiddetle ihtiyacımız var. Bu bakanlık dünyanın her yerindeki Türk toplumları ile ilgilenecek. Türkler atılan iftiralara, yapılan oyunlara karşı özel olarak çalışacak..

 İŞTE SICAK BİR ÖRNEK.

Evet, Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan doğru söylüyor. Dünya beş’ten büyüktür ama bizi destekleyen kaç ülke var? 198 devlet, beş ülkenin boyunduruğundan memnun. Hani İslam ülkeleri nerede? Türk Devletleri ne kadar arkamızda?  Hani Avrupa ülkesiyiz? Hangi konuda bir Avrupa ülkesi arkamızda. Son olaylar gösterdi ki Avrupa resmen haindir. Kötülüğümüzü istemektedir. Hâlâ kendimizi AB üyesi gibi görmenin hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur. Bu mesele bence iktidarın, hükümetin meselesi değildir. Devletin ve Türk Milletinin meselesidir. Avrupa’nın bizle dalga geçmesi meselesidir.  Türkiye yeniçağda kendine yeni seçenekler aramalıdır.

Gerek iktidar, gerekse muhalefet, tarihimize çamur atmayı bırakmalı.  Osmanlı da bizim tarihimiz,  Cumhuriyeti kuranlar da bizim tarihimiz.  Çağını aşmış DAHİ LİDER ATATÜRK’ü küçümseyerek kimse bir yere varamaz. Maziyi deşikleyip ikilik yaratmak yerine değişen çağa göre Türkiye’nin geleceğine dair akıllı ve zeki stratejiler yaratmanın zamanıdır. Bunu yapmak hem iktidarın hem muhalefetin vebalindedir.

NETİCE OLARAK:

Hızla değişime uğrayan şu dünyada, aynı hızla değişime uğrayan çok şey olduğu gibi, değişmeyen ve değişmeyecek şeyler de var. Ne yazık ki biz değişime uğrayanlarda da geriyiz ve gafletteyiz; değişime uğramayanlarda da.

-a-DEĞİŞİME UĞRAYANLAR, yönetimsel işler. Teknoloji, uzay, uydu, nükleer enerji, soğuk füzyon,  yeni stratejiler, yeni paktlar, yeni dostlar, yeni menfaatler ve bölge. Bu meyanda, AB üyeliğinden vazgeçilebilir. Şanghay beşlisine dâhil olunabilir. Türk Devletleri Birliği olabilir. Bazı İslam ülkeleri ile bir pakt oluşturulabilir. Doğrudan Rusya ile anlaşılabilir. Hazar Birliği olabilir. Türk dili konuşanlar olimpiyatı olabilir. Orta ve Önasya spor turnuvası yapılabilir.(UEFA’dan çıkılabilir) Asya Ekonomik iş birliği yapılabilir. …, …, ..gibi.

-b-DEĞİŞİME UĞRAMAYANLAR.  Avrupa’nın intikamcı tutumu, Ermenistan’ın iftiraları değişmemiştir.  Kıbrıs Rum tarafının yalanları.  Avrupa’nın içimizi karıştırmak için hain planları değişmemiştir. Boğazların önemi ve boğazların Türklerin elinde bulunmasını istemeyenler değişmemiştir. Amerika başta olmak üzere Avrupa, Türkiye’nin etnik ve mezhepsel yapısını kaşımak ve TÜRK MİLLETİNİN huzurunu kaçırmaktan vazgeçmemiştir. Terör ile ekonomimizi baltalama hevesleri devam etmektedir.   Su uyuyor düşman uyumuyor. Nitekim,  geçen hafta bu ülke topraklarında, bu ülkenin kimliğini taşıyan bir solcu grubun, hiç yeri ve zamanı olmadığı halde “TÜRK ORDUSU KIBRIS’TA İŞGALCİDİR. TÜRKİYE KIBRIS’I TERK ET” diye yürüyüş yapması çok ama çok mânidardır.

Bunlar bize hem uyuma diye ciddi ikazdır hem de uyuduğumuzun ispatıdır. Türkiye ve Türk Milleti artık uyanmalıdır.  1980 öncesi yapılanlar tekrar sahnelenmek isteniyor.  Evet, dostlar çok acılar çekmiş bu milletin oyuna gelmeyecek kadar tecrübe kazandığına inanıyorum. Devlet büyüklerinden de kısa zamanda DIŞ TÜKLER BAKANLIĞINI kurmalarını bekliyorum.